Bugün: 19 Nisan 2024 Cuma
Favorilerime Ekle | Künye | Reklam
Ana Sayfa | YH Bilgi Merkezi
Print Al

Çok kazandıran keşfedilmemiş yeni iş alanları

14 Temmuz 2012 Cumartesi::

Gıda sektöründe organik geleceğe yatırım yapanlar kârlı çıkacak. İşte riski az, kazancı çok 12 organik girişim projesi...

Yazı Boyutu : A A A A


Gıda sektöründe organik geleceğe yatırım yapanlar kârlı çıkacak. Angusun, keçinin, süttozunun, yünün, hindinin, karidesin, istiridyenin, kerevitin, yemin organiğini üretin, daha çok kazanın. İşte riski az, kazancı çok 12 organik girişim projesi...



AYNI anlama gelen üç ayrı sözcük dizisi: Organik, ekolojik, biyolojik tarım... Geleceğin beslenme tercihini belirleyecek bu ifadeler için şimdi daha çok ‘organik tarım’ sözcüğü kullanılıyor.



Doğa yanlısı bilim insanlarına göre doğrusu ‘ekolojik tarım’ olacak. Bu ifade ‘doğal çevreyle uyumlu tarım’ demek.



Ekolojik tarım, yaşayan her türden organizmanın sürdürülebilir çevreyle ilişkisini yeniden hayata geçiriyor, insanlığa daha sağlıklı bir gelecek vaat ediyor.



Bir bakıma kimyasal gübre, pestisid ve GDO’lu tohumların tarım faaliyetlerinde kullanılmadığı bir özleminin ifadesi bu.



İnsanlık uzun süre yattığı derin uykudan bir türlü uyanamadı maalesef. Bu beklentiyi günümüzde teknik olarak hayata geçirmek pek de kolay görünmüyor aslında.



Örneğin, zamanında kurtarıcı olarak sunulan bir tarım ilacının insanlığın başına ne dertler açtığını dünya kamuoyu hala unutmuş değil.



Düne kadar adeta kutsanan DDT (dichloro diphenyl trichloroethane) içeriğine sahip tarım ilaçları 1970’lerde yasaklanmasına rağmen yaratılan toksik etki günümüzde hâlâ devam ediyor.

Bir mucize olarak sunulan böcek öldürücü bu ilacın yıkıcı kimyasal içeriği tarım topraklarından tamamen temizlenebilmiş değil. Çeşitli kanser türlerinin DDT’yle bulaşık topraklarda yetiştirilmiş ürünlerden sonra arttığına ilişkin çok sayıda bilimsel veri var.



Buna rağmen günümüzde sistemik yolla insana geçen sentetik zehirler inadına çoğalıyor. Bugün çok daha etkili kimi kimyasallar üretim için neredeyse birer zorunluluk olarak takdim ediliyor. Bu zorunluluğun nedeni ise daha hızlı ve daha yüksek üretim düzeylerine ulaşabilmek!



Küresel ölçekte tırmanan nüfus ve gıdaya olan aşırı talep burada en büyük etken. Hızla kirlenen gezegenimizde bugün 7 milyar insan yaşıyor. Projeksiyonlar 2050’de bu sayının 10 milyarı geçeceğini gösteriyor. Çok değil bundan 200 yıl önce dünya nüfusunun 2 milyar olduğu düşünülürse bu tablo korkutucu bir geleceğin işareti.



Aşırı kirlenme ve GDO’lu ürünlerin hafife alınması, doğal ortamların sentetik unsurlarla yok edilmesi müthiş bir gelişme. İşte bu yüzden ekolojik tarım bugün hiç olmadığı kadar önemli hale gelmiş durumda. Dünya ekonomisindeki göreceli büyüme, gıda talebini şaşırtıcı biçimde tetikliyor üstelik.

Gıda sektöründe hiç bir dönemde olmadığı kadar talep artışı var. Gıda talebi 2050 yılına kadar en az yüzde 70’in üzerinde artacak. Aynı eğilim ülkemiz için de söz konusu.



Peki sağlıklı nesiller için şimdiden önlem alıp organik ürünleri endüstri boyutuna taşımak mümkün mü? Daha da önemlisi, ekolojik koşullarda hızlı ve ekonomik yetiştiriciliğin teknolojik sırları neler? Türkiye’de en azından bir ‘perma kültür’ bilinci geliştirilebilir mi? Ve tabii ‘ekolojik tarım’ gelişen gıda talebini nasıl karşılayabilecek?



Kısacası tek bir yol görünüyor: Uygun ortamlarda ‘endüstriyel ölçekte doğal ürün yetiştiriciliği’ yapmak! Buna kapalı ya da açık tüm tarımsal ortamlar dâhil.



İşte dergimizin bu haftaki kapak konusu bu: Geleceğin en cazip işlerini sadece bu perspektiften ele alıp size ufuk açacak 12 orijinal girişim projesinden bahsedeceğiz.



Her şeyden önce ülkemizin iklimi ve konumunun bizi bu konuda dünyada öncü yapabileceğine inanıyoruz. Yurtiçinde bu yeni anlayışa dayalı tüm ihtiyaçlar karşılanırken, ihracatta da Türkiye organik tarımın 1 numaralı ülkesi olabilir diye düşünüyoruz.



Amerika’da 1990’larda başlayan bu akım çeşitli sertifikasyon kuruluşlarının desteği ve hükümetlerin teşvikleriyle önemli iş kollarından biri haline geldi. Şimdi hızla tüm dünyaya yayılıyor.



Ortaya konan kıstaslar arasında doğallığı korunmuş toprak en önemli unsur. Azot bağlayıcı bakterilerden, simbiyotik canlılara kadar her şey bu doğal hayatın bir parçası.



Hayat kaynağı toprak ve suyun istenmeyen unsurlardan arındırılması ise organik yaşamın ilk temel kuralı...



İşte bu noktada toprak ve canlı rotasyonuyla yapılan kapalı ya da açık ekolojik tarım faaliyetleri dünyanın ilgisini çekiyor, hassas kontroller altında organik yetiştiricilik giderek endüstriyel hale geliyor.

Tüm bu faaliyetlerin yanı sıra ekolojik tabanlı karasal ve denizel canlıların çiftlik ortamlarında yetiştiriciliği de gündemde.



Bu konuda akla hayale gelmeyen yeni nesil yaklaşımlar yarınların kanıksanan sıradan işleri haline gelecek. Biz şimdilik ağırlıklı olarak toprağa bağlı bitkisel tarımı değil, daha çok hayvansal yetiştiriciliği inceleyeceğiz.



Lütfen özet halinde sunulan aşağıdaki önerilerimizi not edin, sanal ortamlarda araştırın. Daha geniş açıklamalar için aşağıdaki eserleri online sipariş edebilir, burada kısaca verilen bilgileri daha da zenginleştirebilirsiniz: Amerikalı Ann Larkin Hansen tarafından hazırlanan ‘The Organic Farming Manual’ ve Maria Rodale tarafından kaleme alınan ‘Organic Manifesto’ başlangıç için size oldukça yardımcı olacaktır.



Ayrıca 6-9 Ağustos 2012 tarihleri arasında bu kez Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek ‘16. AGROTECH Uluslararası Tarım ve Tarım Teknolojileri Fuarı’nı ziyaret etmeyi unutmayın. Orada dünyadaki son gelişmeleri görecek, organik tarım konusunda ufkunuzu daha da genişleteceksiniz...



Organik et üretimi kazandıracak



Et günlük gıda tüketiminin en önemli parçası. Tüketimde kırmızı ve kanatlı eti yaygın türler. Bu sektörlerde günümüzdeki büyük sorun bir kısım yetiştiricilerin kullandığı ‘GDO’ (genetiği değiştirilmiş organizma) içeren yemlerin hayvan sağlığı ve et kalitesi üzerindeki etkileri.

Hayvanlara çabuk büyümeleri için verilen ve insan organizmasına dolaylı yoldan tesir eden büyüme hormonları da bu kategoriye dâhil bir başka sorun.



Kimi yetiştirici ve besiciler şimdi her zamankinden daha fazla antibiyotik kullanıyor. Pestisid, herbisid gibi kimyasal bazlı haşere kontrol ilaçları çoğu zaman yemleri enfekte ediyor, toksik hale getiriyor. Toksinler sistemik yoldan hayvanlara geçiyor, özellikle de karaciğer ve yağ dokusunda birikiyor. Dönüşümlü otlatma ve temiz barınma gibi doğal hastalık önleme yöntemleri dahi pestisid ve antibiyotik kullanımını minimize etmiyor. Çünkü tarım ilacı ve antibiyotik rezistansı had safhada!

Bu ayrıntılar düşünüldüğünde organik ve ekolojik koşullarda yetiştirilen hayvanların sertifikalı etleri çok daha sağlıklı.



Yakın bir tarihte özel belgeli organik kasap dükkânlarının her yerde görülmesi kimseyi şaşırtmamalı. Dolaysıyla ekolojik yetiştiricilikle uğraşmak gelecekte en kârlı işlerden biri olacak.

Geleneksel metotlara itibar etmeyen tarzda organik içerikli bir et tesisi kurmak hayvan başına en az yüzde 30 maliyet farkını göze almak demek. Hayvanların organik ortamda büyümesi daha yavaş olduğundan tüm operasyon maliyeti görece daha da yükselebiliyor. Ancak, ikna edici sağlıklı koşullar ve uluslararası sertifikasyon yöntemi bu etlerin yüzde 50 daha pahalı satılmasına imkân veriyor. İşin kazancı da işte tam bu noktada...



Bir başka boyut ise organik olarak işlenmiş imzalı mühürlü etlerin ikincil işlenmesiyle katma değerin daha da artması. Ekolojik salam, sucuk ve sosislerin organik işlenmesi güven duyulan yeni bir pazar oluşturmuş durumda



Velhasıl, ekolojik et üreticiliği incelenmeye değer çağdaş besicilik yöntemlerinden biri. En önemli kural hemen her şeyin işletmeye organik olarak girmesi ve finalde etin tescilli belgelerle organik olarak çıkması. Yöntem kırmızı ve kanatlı etleri için de aynı. Çoğu zaman açık havada yemleme ve otlatma ise işin püf noktalarından biri.



Ekolojik angus çiftliğine devam



Etinin yüksek kalitede olması tüketim şansını arttırıyor! Organik sertifikalı ‘angus’ etinin her zaman alıcısı var.

Bugün için en popüler etçil kültür ırkı angus tipi sığırlar artık doğumdan itibaren ülkemizde de yetiştiriliyor. Asıl menşei İskoçya olan ve özellikle Güney Amerika’da alt türleri geliştirilen siyah renkli bu sığır ırkının tipik karakteri et veriminin yüksek olması.



Son yıllarda transgenik çalışmalarla daha iri gövdeli ‘kırmızı angus’lar da yetiştirilebiliyor. Bunlardan özel bakım ve yemlerle organik nitelikte et alınması mümkün.



Angus kültür ırkının bir başka tipik özelliği diğer kültür ırklarına göre etinin daha lezzetli olması. Et kalitesi içerik açısından oldukça tatmin edici.



Angus ırkında gelişme hızı epey yüksek. 350 kiloluk yerli sığırın yediği organik yemle bu hayvanlar 1.500 kilolara kadar ulaşabiliyor. Büyümede günde yaklaşık 1.5 kiloluk artış hızı oldukça şaşırtıcı.

Daha az bakım masrafı gerektiren anguslarda bağışıklık sistemi çok gelişmiş. Hava koşullarından etkilenmiyor, soğuk ve sıcak havalarda bile kolay hastalanmıyor.

Mekân düzgün olduğu takdirde bu ırk zamanla yetiştiricisine alışıyor, kısa sürede yüksek et verimine geçiyor. Bu hayvanların ilginç özelliklerinden biri de kolay doğum yapmaları ve uzun süre karkas ağırlıklarını korumaları.



Yüksek masraflar nedeniyle Türkiye’de koyun besiciliği cazibesini yitirirken etçil ırk sığır yetiştiriciliği yeniden ivme kazanmış durumda.



Son yıllarda ortaya çıkan sağlık problemlerinin daha çok küçükbaş hayvanlarla beslenen toplumlarda görülmesi, genel talebi ‘daha yağsız’ olan sığır etine yöneltiyor.

Bugün Türkiye’de 11 milyon civarında sığır var. Bunun yaklaşık 4 milyonu kültür ırkı. Tüketilen 900 bin ton kırmızı et içinde sığır etinin payı yüzde 75’i buluyor. Henüz organik pazar yok denecek kadar küçük.

Pazarın ileride büyüyeceği bekleniyor. Özellikle genç nüfusun sağlıklı protein ihtiyacı ekolojik sığır yetiştiriciliğini artık eninde sonunda endüstriyel düzeye taşıyacak.



Yerli sığırlardan belli bir sürede sağlanan karkas verimi ortalama 200 kilogramı geçmezken, daha sağlıklı yetişen, et kalitesi daha iyi olan kültür ırklarıyla bu rakam oldukça yükseğe çıkıyor.

Resmi kurumlar organik yetiştiriciliği bazı koşulların yerine getirilmesi şartıyla destekliyor. Devlet yetiştiricilik için teknik bilgi de veriyor.

Kısacası et ırkı organik sığır yetiştiriciliği yer ve mekân problemi olmayan noktalarda kolayca kurulabilecek cazip bir iş.



Organik hindi etine talep artıyor



Tüm dünyada organik hindi etine doğru da ciddi bir kayış var. Hindi eti sağlığına düşkün ‘fit’ nitelikleri önemseyen bilinçli tüketiciler tarafından tercih ediliyor. Kolesterol yüksekliği sorunu yaşayanların en fazla tükettikleri protein kaynaklarından biri de yine hindi eti.

Ekolojik koşullarda yetiştirilen organik hindi etinin en önemli özelliği neredeyse yağsız olması. Hem organik hem de besleyici bu etin özellikle A-B sosyoekonomik tüketici grubunda ilgi uyandıracağı kesin gibi.

Organik hindi etinin dikkat çekici özelliği kırmızı et kadar B12 vitamini içermesi. Ayrıca insan organizmasına dinginlik sağlayan bazı aminoasitler hindi etinde daha fazla. Örneğin ‘triptofan’ gibi kimi maddeler bu konuda ayrıştırıcı bir örnek.



Belli ırktan hindiler açık alanda sertifikalı doğal yemlerle beslendiğinde daha lezzetli oluyor, et kalitesi yükseliyor. Organik deyince yalnız ‘ekolojik hindi eti’ değil; organik nitelikte ‘hindi salamı’, ‘hindi sosisi’, ‘hindi sucuğu’, ‘hindi fümesi’ gibi onlarca ‘hindi ürünü’ akla geliyor. Kırmızı hindi etinden çekilen kıymaları ise gerek görüntü gerekse lezzet yönünden organik dana kıymasından ayırmak çok zor. Organik hindi etinin yakında fiyatıyla da kırmızı ete iyi bir alternatif olması bekleniyor. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen girişimciler için ticari örnekler var. Çoğu ABD orijinli bu başarı öykülerini girişimci adayları elektronik ortamda diestelturkey.com sitesinden inceleyebilirler.

Bu vesileyle Türkiye’de organik sertifikası veren uluslararası sertifikasyon kuruluşları hakkında da biraz bilgi vermek isteriz: Bizim tespitlerimize göre Türkiye’de Tarım Bakanlığı tarafından kontrol yetkisi verilmiş 21 kontrol kuruluşu bulunuyor. Bunlar ekolojik tarım koşullarına uygun tüm üretimleri denetliyor, ortam kalitesiyle birlikte nihai ürün için organik sertifikası veriyor.



Gelişmiş teknolojiyle faaliyet gösteren bu firmalar aynı zamanda organik yetiştiricilikle ilgili zengin bilgi birikimine de sahipler. İşin incelikleri, hedef ürünle ilgili standartlar konusunda müracaatçıları bilgilendirip eğitiyorlar. Bu firmalara elektronik ortamda ulaşmak mümkün.

Ancak daha önce 2004 yılında Tarım Bakanlığı tarafından yayınlanmış 5262 sayılı ‘Organik Tarım Yasası’ ile 2005 yılında 25841 sayılı Resmi Gazete’de çıkan ‘Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’ başlıklı duyuruların incelenmesinde yarar var.



Yönetmelik bitkisel, hayvansal ve su ürünleriyle ilgili girdilerin organik tarım koşullarına uygun olarak üretilmesi, hasadı, toplanması ve işlenmesini anlatıyor. Ayrıca ambalajlama, depolama ve pazarlama bilgileri de var.



Doğal keçi eti tamamen organik



Organik et üretiminde ilk akla gelen kaynak bildiğimiz keçiler. Keçi doğada serbestçe büyümeye alışmış çeşitli kültür ırklarından oluşan bir tür. Hemen hepsi dağ bayır gezen, ekolojik ortamda ot ve ağaç sürgünlerinin en nadide yerlerini yiyerek beslenen hayvanlar.

Bilindiği üzere yurdumuz kıl keçisi yetiştiren bir ülke. Et ve süt verimi çok düşük olan kıl keçileri aslında organik yetiştiriciliğe uygun. Fakat doğaya zararlı davranışları ve serbest otlanma alışkanlıkları bu işe yatırım yapanların karşısına bazı sorunlar çıkarıyor.



Bu nedenle yeterli arazisi olan girişimciler ekolojik standartlara uygun modern ünitelerde ‘et ırkı keçi’ yetiştirebilir. Tarım Bakanlığı’ndan gerekli izinler alınarak damızlık sertifikalı etlik keçi ithal etmek şimdi serbest. Ancak ithalatçı olmanın koşulları var. Bunlar damızlık çiftliği kurulmasıyla ilgili kuralları da içeriyor. Gerekli bilgileri tarım il müdürlüklerinden veya doğrudan Tarım Bakanlığı’ndan almak mümkün. Yetiştiricilik faaliyetlerine devlet destek veriyor. Yatırım yapacak girişimcilerin öncelikle 18 Mart 2010 tarihinde yayınlanan 27525 sayılı Resmi Gazete’yi incelemesinde yarar var.



 Şu anda kültür ırkı damızlıklar için en iyi kaynak Avustralya’da. Ayrıca Yeni Zelanda’da da ihracatçı firmalar var. İthalat genellikle özel kargo uçaklarıyla yapılıyor. Bu konuda gerekli bilgileri ve fiyat düzeylerini australianboergoat.com.au adresinden öğrenmek mümkün. Kurumsal sitede konuyla ilgili tüm bilgiler bulunuyor.



Et ırkı keçilerin doğal yemle beslendikleri takdirde kısa zamanda ağırlıkları 100 kilogramı geçiyor. Bunların süt verimleri ise yerli ırklarla aynı. Et ırkı keçilerin beslenmesi daha kolay, kısa zamanda et tutuyor ve karkas niteliği dana etini aratmıyor. Modern bir ekolojik çiftlikte et üretimi amacıyla keçi yetiştiriciliği yapmak verimlilik açısından büyükbaş hayvanlara göre daha cazip. Uzmanlar bunu yüzde 35-45 daha fazla kazanç olarak ifade ediyor. Keçilerde -organik olması koşuluyla- yem seçiciliği yok gibi.

Et ırkı keçilere yatırım yapmayı planlamak kaçırılmayacak bir girişimin başlangıcı olabilir. Resmi Gazete’de tarımsal üretime yönelik düşük faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılmasına ilişkin tebliğin açıklaması da bulunuyor.



Daha fazla teknik bilgi için USDA sertifikasına da sahip olan Avustralya menşeli et ırkı keçi işletmelerine şu adresten ulaşabilir, ilginç bilgiler edinebilirsiniz: theorganicmeatcompany.com.au

Bu adreste sadece keçi değil koyun, sığır ve kanatlı hayvanlar hakkında değerli bilgiler var.

Dünya çapında uzman kuruluşun iddiası sertifikalı doğal yemlerle beslenen hayvanların etlerinde omega 3 yağ asitleri ile CLA (konjuge linoleik asit) değerlerinin çok yüksek olduğu yönünde. En ilginç ayrıntı ise organik keçi etinin anti kanserojen nitelikler taşıdığı iddiası...



Yünde bile organik tercih ediliyor



Tekstilde organik elyaf modası başladı Ankara keçisinin tiftiği sil baştan değerlendi. Dünya tekstil piyasasında organik nitelikli yüne şimdi büyük rağbet var. Fiyatlar neredeyse normalin yüzde 50 üzerinde.

Organik yün üretimi için sertifikasyon standartları biraz farklı. Hayvan gebeliğinin son üç ayında sentetik hormon ve GDO’lu yemleri kullanmak katiyetle yasak. Pestisidler ise baştan itibaren kullanılamıyor. Bunların yerine organik bitkisel mücadele ilaçları tercih ediliyor. Parazitler daha çok tütünden elde edilen ‘topikal’ (dışsal ve yerel) bitkisel böcek uzaklaştırıcılarıyla kontrol altına alınıyor.

Hayvanların otlatıldığı açık alanlar daima denetim altında. Yünlerin yıkanması ve işlenmesinde de organik solüsyonlar kullanılıyor.

Bilhassa bebek giysi ve battaniyeleri, özel çorap ve triko kazaklar organik yünün çok kullanıldığı alanlar.

Biraz zahmetli görünen üretimin tamamı ihracata gidiyor. Fiyatlar uluslararası borsa değerlerine göre belirlenip ilan ediliyor. Fiyat oluşumunda organik koyun yününün yanı sıra ‘organik angora yünü’ de artık yer almış vaziyette.



Ancak angora gibi uluslararası bir tanıma isim olmuş Ankara keçisi nedense bu tür girişimlerde henüz kendine yeterince yer bulmuş değil. Organik üretimi yok denecek kadar az. İşin kaymağını benzer türleri yetiştiren Hindistan ve diğer birkaç ülke yiyor.

Oysa ‘tiftik’ olarak anılan Ankara keçisinin yünü organik nitelikler taşıması halinde çok kıymetli. Beyaz ve parlak yün elyafının ‘kaşmir’ kadar değeri var.



Kaşmir yününün elde edildiği Keşmir keçisi ise adından da anlaşılacağı üzere Hint Yarımadası’nın kuzeyindeki Keşmir bölgesine uyum sağlamış yerel bir keçi ırkı. Yünü çok aranıyor. Organik olan kısıtlı üretim ise sadece İngiltere’nin talebine cevap verebiliyor.

Oysa keçi, doğası gereği eti, sütü ve yünüyle organik olmaya en müsait hayvan. Biraz dikkat gösterilecek bir bakım yün üretimini tamamen ekolojik hale getirebilir.



Sadece tiftik keçileri için değil, sayıları giderek azalan kıl keçilerinin yününü de organik üretim olarak dünyaya açmak mümkün. Tiftik keçisinin ipeksi beyazlıktaki organik yünü ise bilhassa AB ülkelerinde aranan nadide bir hammadde. Girişimcilerin bu konuda keçilerin etinden sütünden organik olarak yararlanırken, ürün portföylerine yün üretimini de katmalarında yarar var.

Organik tiftiğin ihraç edileceği başlıca ülkeler ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya. Fiyatlar oldukça tatmin edici düzeyde.



Süttozunda organik sürprizi



Türkiye süttozu ithaliyle ilgili kimi zaman sorunlar yaşasa da 12 milyon ton süt üreten bir ülkede süttozu temel gıda endüstrisinin ana bileşenlerinden biri.

Diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizim de organik nitelikli süttozuna geçmemiz kaçınılmaz görünüyor. Süttozu başta bebek mamaları ve hamur işleri olmak üzere çok sayıda ürünün bünyesine giriyor, onları doğal özelliğiyle besleyici hale getiriyor. Ev mutfaklarına girmesi ise an meselesi...

Organik süttozları daha çok dünya çapında kabul edilen sertifika rejimleri altında üretiliyor. Süt çiftlikleri, süt işleme fabrikaları ve perakende ambalaj tesisleri bu denetim altında çalışıyor. Toplam süreç boyunca kullanılan hiçbir kimyasal madde veya yöntemin süte ve süttozuna zarar vermesine izin verilmiyor.



Organik süt tozlarının ambalajları genellikle özel kapaklara sahip: Çoğu ‘pull-ring’ olarak adlandırılan teneke kutularda. Bu kutular mühürlü olduğundan süttozu belirli standartları aynen koruyor. Muhafaza depolama ve iklimsel ortam kuralları ise çok sıkı denetime tabi.

Organik süttozunda buna rağmen her geçen gün çeşit artışı dikkat çekiyor. Her ihtiyaca yönelmiş değişik süttozları perakende piyasasında raflardaki yerini alıyor. Kaymağı alınmış süt tozu, meyve katkılı, vanilya aromalı ve doğal tatlandırıcı (stevia) içeren çeşitler en tutulanlar arasında.

Organik süttozu gıda endüstrisinde ayrıcalıklı ekolojik ürünler için de kullanılıyor. Organik temelli ürünlerin formülüne giriyor, bileşiminde yer alıyor. Organik salam sosis gibi süt dünyasıyla ilintili olmayan ürünlerin ise ana girdilerinden biri.



Bugün doğal nitelikli kozmetik endüstrisi bile dolgu maddesi niyetine süttozu kullanıyor. Organik sabun, şampuan, saç preparatları gibi ürünlerin formülünde ekolojik koşullar altında elde edilmiş süttozu var.

Pek de akla gelmeyen bu ürünlerin yanı sıra süt banyosu, nitelikli kahve katkıları, organik sütlü çaylar gibi onlarca sıra dışı ürünün içeriğine de girmiş vaziyette. Ayrıca protein karışımlarının üretiminde önemli bir yere sahip. Sporcuların kullandığı çoğu üründe yer alıyor.



Diyet ürünlerinde de organik nitelikli yağsız süttozu kullanımı giderek yaygınlaşıyor. Süttozunun mutfak ortamında tüketimini sağlayacak mamuller yeni bir trend oluşturmuş durumda. Süttozu bazlı ürünler araştırılmaya değer bir konu. Son gelişme ise organik süttozundan üretilmiş organik dondurmalar.

Kısacası bu ürünün organik geleceğin kurgulanmasında büyük payı var. Yakın gelecekte sıvı süt yerine organik sertifikalı süttozundan üretilmiş ürünlerle tanışmak için gıda endüstrisi gün sayıyor.

Geçen ay İngiliz Guardian gazetesi hamilelik sırasında organik süttozuyla yapılan bebek mamalarının egzama, astım ve alerjiyle ilgili sorunlara daha az yol açtığını belirten bir makale yayınladı. Bu makale kamuoyunda epey yankı uyandırdı. Mevcut kullanıcılar organik sertifikalı süttozlarını ev tipi süt ürünleri imalatında tercih etmeye başladılar. Fırsatı görenler için bu bile mükemmel bir uyarı!



Tatlı patatesin organik haline dikkat



Tipik bir örnekle bitkisel tarımı da araya sıkıştıralım: Organik ürünlere aşina insanların beslenme değeri yüksek ürünlere olan talebi giderek artıyor. Şimdiden kolay yetiştirilen organik bitkiler için çoğu ülkede ciddi hazırlıklar var. Az miktarda suya ihtiyaç duyan bu bitkilerin başında ise tatlı patates var.

Tatlı patatesin yapısı ve yetiştirilmesinin esasen organik olduğunu çoğu kimse bilmez. Fiyat farkı itibariyle normal patatesten daha pahalı bir ürün. Şeker içeriği çok zengin! Vitamin, mineral yönünden ilginç özelliklere sahip. Nişasta yapısı da kendine özel. Yumru kök olması dışında bildiğimiz patatesle pek yakınlığı yok.



İşin aslına bakarsanız ‘tatlı patates’ yakıştırması bir benzetmeden ibaret... Bu ilginç bitkinin asıl adı ise dünya dillerinde geçen şekliyle ‘yam’...

Haşlandığında lezzeti aynen kestane tadında. Hemen her yerde kullanılabiliyor. Bazı ülkelerde pastacılığın baş tacı. Fırıncılıkta da yeri var. Örneğin ekmeklerin formülüne lezzet katkısı amacıyla giriyor...

Tatlı patates (ipomoea batatas) en çok Çin’de yetiştiriliyor. Dünya üretimi 180 milyon ton civarında. Çin bu miktarın yarısını üretiyor. Tatlı patates iyi nem tutuyor. Bu özelliği kuraklık riski olan alanlar için bir nimet. Uygulamalar Çin’in bazı bölgelerinde olağanüstü sonuçlar vermiş durumda.

Şeker içeriğinin yüksek olması pancar muadili olarak şimdiden şeker fabrikalarının ilgisini çekiyor. Dahası, mısır, pirinç ve buğdaya alternatif olabilecek nişastalı bitkilerden elde edilen ara maddelerin en değerli olanlarını bünyesinde bulunduruyor.



Kabuk ve kalibrasyon artıkları besleyici değeri yüksek hayvan yemi olarak tüketiliyor ya da alkol yapımında kullanılıyor.

Tatlı patatesten elde edilen alkol içeriği yakıt hücreleri için mükemmel bir kaynak aynı zamanda. 2020′den itibaren çoğu ülkede hibrit araçlar bu yakıtla çalışacak. Örneğin Brezilya bu işi çok sıkı tutuyor, yetiştirme maliyetini düşürmeye çalışıyor.

Zahmetsizce yetiştirilen tatlı patatesin ilginç özelliklerinden bir diğeri de bildiğimiz plastik üretiminde devrim yaratması! Uzun bir prosesten sonra bitkinin içeriğinden çevreci çabuk çözünen plastikler elde ediliyor. Tatlı patatesten elde edilen ekolojik plastikler yeni bir dönemi başlatmak üzere. Fakat bu gelişme onun organik karakterine zarar verecek türden zararlı bir ayrıntı değil.



Tatlı patatesin en önemli özelliği ise, organik üretim dışında klasik tarım metotlarını kabul etmemesi. Aksi takdirde aromatik özelliklerini yitiriyor, tadı bozuluyor. ‘Yam’ zaten tüm dünyada organik menşeli ürünlerin prototipi unvanını şimdiden kazanmış durumda.

Girişimciler ürünün yaygın adı olan ‘yam’ tanımıyla internette arama yapıp bu bitkinin yetiştirme özelliklerini öğrenebilirler.



Organik deniz ürünleri çok güvenli



Kabuklu deniz ürünlerinden midye, istiridye gibi yumuşakça türleriyle yengeç, karides, ıstakoz gibi kabuklular ‘ötrofikasyon’ (eutrophication) olarak bilinen su kirliliği nedeniyle organik olmaktan giderek uzaklaşıyor.

Karasal alanlarda kullanılan pestisid, herbisidler yeraltı akıntıları ve akarsularla denize karışıyor, bu canlıların dokularında birikiyor.

En iyi yöntem suyu bir anlamda ekolojik unsurlarla takviye edip bu canlıları organik ortamda yetiştirmek. Şimdi bu yöntemin ilgi çekici örnekleri var. Doğal ortamda yetiştirilen kabuklular organik yemlerle besleniyor, etinde kadmiyum kurşun gibi ağır metal kirleticilerin birikimine izin verilmiyor.

Bizim deniz ürünleri kültürümüzde ise inorganik maddeleri bünyesinde toplamayan doğal midyenin özel bir yeri var. Örneğin çıtır sosla kaplanmış tavası çok seviliyor. İstiridye ise pek tanınmamasına rağmen çiğ ve pişmiş şekliyle en değerli gıdalar arasında.

Yapılacak girişimin ilk adımı bu tür ürünleri kontrol altında yetiştirmek. Su kalitesinin iyileştirilmesi plankton zengini bir ortam yaratılması çok önemli.



Midyeler su içine yerleştirilmiş halatlar vasıtasıyla kontrollü bir şekilde yetiştiriliyor, suya dikey olarak sarkıtılan halatlara yapışan midyeler kontrollü ortamda hızla büyüyor. Deniz sürekli dalgalı ya da gel git benzeri akıntılara sahip ise ekolojik yetiştiricilik daha da kolaylaşıyor. Midyenin bazı toksik maddeleri ve ağır metal olarak bilinen zehirli metalik unsurları depolaması insan sağlığı için büyük risk. Çiftlik yetiştiriciliği bu süreci kontrol altına almakla kalmıyor, hasadın bereketli olmasını da sağlıyor. Çiftlik midyesi sürekli toplanmasına rağmen hızlı üreme nedeniyle hasat yıl boyu devam ediyor.

İstiridyeye piyasa dilinde kimi zaman ‘tarak’ adı verilse de ayrı bir tür. Midyeden değerli ve çok daha lezzetli! Gurme restoranlarda, balıkçı tezgâhlarında aranan bir deniz ürünü...

Alışkanlığa göre çiğ ya da pişmiş olarak yeniyor. İstiridyenin biyolojik anlamda çok çeşidi var. Büyüklüklerine ve cinslerine göre sınıflandırılıyor. Genellikle ‘lüks gıda’ olarak değerlendirilen istiridyenin besleyici özelliklerinin yanı sıra afrodizyak niteliklerinin bulunması onu daha da değerli kılıyor. Doğal avcılığı yapılmakla birlikte her yerde rastlanmaması, onu zengin sofralarının lezzeti haline getirmiş durumda.



İstiridye ise sürekli temiz su isteyen bir ürün. Kirli sularda ağır metalleri tıpkı midye gibi bünyesinde topluyor. Bu açıdan organik kontrollü endüstriyel yetiştiricilik en sağlıklı yöntem.

Sadece istiridyeler özel çanta veya kafeslere konuyor, birkaç aylık süreyle olgunlaşma tankları içinde askıda tutuluyor. Ağ döşenmiş özel tasarımlı konteynırlar bu iş için çok uygun. İşe midyeyle başlayıp zaman içinde diğer türlere geçmek mümkün. Bunun için müsait yerlerde devletten deniz yüzeyini kiralamak gerekiyor.



Organik karides kazançlı bir girişim



Karidesler deniz tabanında ‘rezidü’ olarak bilinen kirlilikten çok etkilenen canlılardan biri. Tıpkı midye örneğinde olduğu gibi karidesleri kontrollü ekolojik ortamda yetiştirip organik sertifikasıyla satışa sunmak mümkün.

Yetiştiricilik için yumurta, kreş veya aklimasyon tankları gerekiyor. Yumurta transferi uzmanlık isteyen bir konu. Yavru yumurtadan çıktıktan sonra hasat üç ila altı ay içinde yapılabiliyor. ABD'de son derece kontrollü koşullar altında büyük tanklar yerine doğal tuzlu su galerileri açılarak yapılan yetiştiricilik henüz deneme safhasında. Bu kazançlı iş için geliştirilmiş daha başka teknikler de var.

Sistemde pompalar, havalandırıcı üniteler ve su değişimi mekanizmaları kompleks bir yapı içeriyor. Finalde kilogram başına maliyetin 3 dolar düzeyinde olması bu işi kırsal alanda oldukça cazip kılıyor. Yapay göletlerde bu maliyet biraz daha yüksek...



Karides üretimi esasen organik nitelikli endüstriyel bir uğraşı. Küresel üretim 1,8 milyon ton civarında ve yaklaşık 12 milyar dolarlık bir pazarı ifade ediyor. ABD, Çin, Tayland, Brezilya, Meksika ve Ekvator en büyük üreticiler.

Hastalıklara duyarlı olan organik nitelikli karides çiftliklerinin ‘monokültür’ anlayışı içinde özel alanlarda yetiştirilmesi gerekiyor. Şimdi deniz ortamından çok tecrit edilmiş karasal göletlerde yetiştiricilik yapılıyor. Sadece ‘kuluçkahane’ adı verilen kapalı tanklarda yavru üretimi yapan satan işletmeler de var. Bunlar şimdiden bir alt sektör oluşturmuş durumda. Yumurta sayısı çok yüksek olan karideslerin verimliliği ekolojik koşullarda tatmin edici.

Yüksek kesimler hariç Türkiye’nin iklimi ve kıyıların sucul özellikleri karides yetiştiriciliğine oldukça uygun. Sıcak iklim özelliği gösteren Akdeniz kıyıları ise dünyadaki ideal bölgelerden biri...

En çok ilgi gören çeşit ise lezzeti ve görüntüsüyle ‘jumbo’ olarak bilinen iri boydaki bir karidesler.

Karides Türk mutfağına henüz tam yerleşmese de yavaş yavaş balıkçı tezgâhlarında önemli bir yer işgal etmesi Türk mutfağı için ümit vaat ediyor.



Bu işe yatırım yapacak girişimciler önce ithalat yaparak bu pazarı tanıyabilir hatta kendi markalarıyla donmuş ya da taze karidesleri piyasaya sürerek ürünlerini şimdiden markalaştırabilirler.

Kısacası organik menşeli karides işine merak saran girişimcilerin doyurucu bilgilere ulaşması için ‘U.S. Marine Shrimp Farming Program’ (usmsfp.org) ve ‘The National Shellfisheries Association’ (shellfish.org) web sitelerini ziyaret etmelerinde yarar var.



‘Tilapia’ya transfer olun çok kazanın



Tilapia tatlı su çipurası olarak da anılan, hem ot hem de et kaynaklı besinlerle beslenen lezzetli bir balık türü. Tatlı su balığı olmasına rağmen sert sularda da yaşayabiliyor. Birçok çeşidi var. Hemen hepsinin eti lezzetli. Anadolu Yarımadası düşünüldüğünde akarsulara ve göllere iyi uyum gösterdiği biliniyor.

Mevcut göstergelere göre Türkiye’de bugün 80 bin tonlara ulaşan alabalık ağırlıklı karasal kültür balıkçılığı var. Bu sektörün gelişmesine katkıda bulunacak bir başka seçenek ise işte bu tilapia balığı.

Rezidü kontrollü yetiştirilmesi halinde ekolojik ihtiyaçları karşılayacak balığın sertifikalı olmak kaydıyla kolayca ihracı mümkün. Fiyatı çoğu zaman alabalığın üzerinde...

Tilapia’yı ‘monokültür’ ortamında yetiştirmek isteyenlerin şansı biraz daha fazla. En azından ‘kontaminasyon’ olarak bilinen çeşitli bulaşık unsurlardan arındırılması etinin nefasetini artırıyor, fiyatını daha da yükseltiyor.

Sert sulara dayanıklı olmaları nedeniyle 1970’li yılların ortalarında ilk kez Burdur Gölünde yetiştirilen tilapia balıkları sıcak iklimde çok daha hızlı gelişiyor. Sıcak suların verimliliği hem yüksek hem de balığın doğasına uygun.



Tilapia balıkları benzer türler arasında en hızlı büyüyen ırklar arasında. Kontrollü yetiştiricilik yapmak için karşı cinsleri aynı havuzlarda büyütmemek gerekiyor.

Organik yetiştiricilik için havuz ve göletlerin doğal habitata sahip olması yeterli. Önemli olan verilen yemlerin organik nitelik taşıması. Balıklar hemen her şeyi yediği için yem seçiminde ekolojik kriterlere harfiyen uyulması şart.

Bu konuda sayıları 18’e ulaşan su ürünleri fakülteleri veya yüksekokullarımızdan bilgi alarak yeni bir tesis kurmak mümkün. Beslenme konusunda en kolay türlerden biri olan tilapia’nın ihraç fiyatları da oldukça tatmin edici.



Tilapia’nın ihraç amaçlı işlenmiş şekilleri de var. Bunlar katma değer marjını genişletiyor, kazancı arttırıyor. Tutulan çeşitler arasında füme ve fileto edilmiş hazır yemekler dikkat çekiyor.

Gerek lezzet gerekse organik nitelikler açısından sertifika taşımaya elverişli olan bu balığın yumurta aşamasından itibaren üretilmesi çok basit. İklim niteliklerine göre organik yetiştiricilik yapılacak türleri ise işin uzmanlarıyla görüşmekte yarar var.



Tilapia havuzlarının diğer balıklardan ayrı tutulması işin önemli ayrıntılarından biri. Türler arasında melezleme yoluyla en verimli ırkın çevre adaptasyonu da yapılabilir.

Yaygın alabalık yetiştiriciliğinin yanı sıra safkan tilapia çiftliklerine organik metotlarla geçiş yapmak bu işe gönül vermiş yetiştiricilere daha fazla kazanç sağlayabilir.



Kereviti yeniden hatırlamakta yarar var!



Ortak adları bizim dilimize ‘kerevit’ olarak yerleşmiş tatlısu ıstakozları... Bilenler bilir, bir zamanlar İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan ünlü Terkos Gölü kerevit kaynar, piknikçiler kerevit bayramı yapardı. Başta Bafa Gölü olmak üzere Uluabat Gölü, Manyas Gölü gibi karasal tatlı su alanlarında yetiştirilen göl ıstakozu ‘astacus leptodactylus’ şimdi artık zor bulunuyor. Hemen tüm akarsularımızda yaşayan dere ya da nehir ıstakozu ‘astacus astacus’ ise 1970’lerden sonra başlayan doğal su ürünleri ihracatı furyasında yok olup gitmiş durumda.

Soyunun neredeyse tükenmiş olması göl ve akarsularımızın sanayi tesislerinin deşarjıyla kirlenmesi yüzünden. Oysa kerevit üretimi ülkemiz adıyla bütünleşen çok kazançlı bir uğraşı olmaya her zaman aday.



Kamuoyunun Fransa’da çok tutulan ‘kurbağa bacağı’ ihracatıyla birlikte tanıdığı kerevite ‘tatlısu ıstakozu’ denmesi ise bir benzetmeden ibaret. Üstünü örten kitin tabakasından öteye bildiğimiz deniz ıstakozuyla bir akrabalığı yok.

Kerevitin en önemli niteliği doğası gereği organik beslenme ortamında yetişiyor olması. Bu nedenle şimdi karasal alanlarda sucul bitkilerin ekildiği yapay habitatlar oluşturuluyor, dünyanın belli yerlerinde kerevit çiftlikleri kuruluyor.

Organik kerevit çiftliklerinde suyun kısa aralıklarla değiştirilmesi önemli bir ayrıntı. Kuytu ve gölgelik yerleri seven kerevitlerin yaşadığı sulara yapay sığınaklar yapılıyor, gölge sağlayacak ağaç dalları havuzlar üzerine çekiliyor.

Amerika bu işin teknik açıdan merkezi konumunda... Yapay havuzların dibi suda yaşayan büyük bitkilerle donatılmış. Genellikle 25 derece olan su sıcaklığı kerevitlere rahat bir ortam sağlıyor, bol yapraklı sualtı bitkileri ise su sıcaklığını kontrol ediyor.



Ortalama havuz büyüklüklerinin 25 hektar civarında olması yeterli. Bu gölcüklerde sirkülâsyona tabi tutulan sular mevsim kısıtlamasını ortadan kaldırıyor. Böyle bir sistemde 1 hektarlık havuzdan bir sezonda 1.500 kilo ürün alınması mümkün.

Doğal bataklık özelliği taşıyan, ekonomik değeri olmayan topraklar ise bu iş için biçilmiş kaftan. Bu arazilerin amaca göre ıslahı ideal bir organik kerevit çitliğinin kurulması için yeterli.

Pestisid ve diğer kimyasal kirleticiler doğada yetişen türler için en büyük tehlike. Dolaysıyla önceden sertifikalandırılacak alanların doğal habitat içinde oluşturulmasında yarar var.

Ekolojik olması halinde hemen tamamı ihracata gidecek kerevitlerin büyütülmesi fazla zahmet gerektirmeyen bir iş. Fiyatlar oldukça tatmin edici, harcanan çabanın karşılığının rahatlıkla alınabileceği bir uğraşı. Kerevit canlı ya da işlenmiş olarak her mevsim alıcı buluyor, yüksek fiyatlarla satılıyor. ABD, Fransa, Japonya ve İspanya önemli tüketim pazarları arasında...



İşlendikten sonra satışa sunulması ise katma değer marjını en az üçe katlıyor. Kalan atık kısmı ise değerli bir kalsiyum kaynağı. Kabuk ve kitinden oluşan bu bölüm balık yemi endüstrisinde katkı maddesi olarak kullanılıyor.

Yılda 7 ila 8 kez kabuk değiştiren kerevitlerin çok lezzetli eti özellikle Avrupa’nın gurme mutfaklarında büyük rağbet görüyor. Protein ve mineral değeri açısından ise kıyas kabul etmeyecek kadar zengin.

Halen doğal niteliğiyle Denizli Çivril’deki Işıklı Gölü’nde görülebilen kerevitin bazı özellikleri ise sadece Anadolu sularına ait...

Dibi kayalık girintileri bol olan tüm sularda doğal yetiştiricilik yapılması mümkün. Dip örtüsü çamurlu yayvan toprakla hazırlanmış yapay havuzlar ise bu işin ideal ortamı.



Organik hasat için özel yem üretimi



Balık ve su ürünleri yetiştiriciliğinde türe özel yem üretimi önemli. Bu amaçla küçük hacimli tesisler kuruluyor, ihtiyaca özel yem üretimi yapılıyor. Amerikalıların ‘tailor made’ olarak ifade ettiği ısmarlama ağırlıklı yemlerin ana maddesi ise alg ve bazı deniz yosunu türleri.

Çeşitli protein kaynaklarıyla zenginleştirilen özel yemler ‘carnivore’ (etçil, etle beslenen) balıklar için üretiliyor. Bunların çoğu organik yetiştiricilikte kullanılabilecek nitelikte. Ana dolgu maddesi deniz yosunları.



Deniz yosunları sadece yem sanayisinde değil, genel tarım faaliyetlerinde de kullanılıyor. Bu açıdan sucul yosun yetiştiriciliği başlı başına kazançlı bir uğraş.

Deniz yosunları üzerinde ihtisas kazanmış bazı sertifikasyon kuruluşları ise bunlara rahatça organik yem sertifikası veriyor.

Yosunların kurutma tekniği ve karışım reçetelerini iyi bilmek şart. Bu sırlara aşina Uzakdoğulu girişimciler işin tipik bir endüstri haline gelmesine yol açmış durumda.

Şimdi Amerika ve Avrupa’daki bazı girişimciler yem üretimi dışında yosunlardan yalnız vitamin, protein ya da pektin benzeri maddeler elde etmekle kalmıyor, özel reçetelerle süper bitki ‘coşturucuları’ da imal ediyor.



Bu türden yosunlar bazı işlemlere tabi tutularak başta organik endüstrisi olmak üzere tarımda da kullanılıyor.

Bu sayede organik bitkiler doğal yoldan hormon niteliğine sahip uyarıcıları algılıyor, sağlıklı biçimde gelişiyor. Oysa bu maddeler hormon olmadığı gibi, bildiğimiz klasik gübre sınıfına da girmiyor.

Yosun ve alglerin tarımda kullanılması sadece belli çeşitlerle sınırlı değil. Geniş yapraklı yosunlardan elde edilen saf ekstraktlar (özütler) mükemmel bir yem hülasası olarak büyükbaş, küçükbaş hayvanlara da veriliyor. Ayrıca hidroponik yetiştiricilikte (topraksız tarımda) yosun ve alglerin doğrudan büyük yeri var.

İster havuzlarda kültür amaçlı yetiştirilsin, ister doğal olarak denizlerden hasat edilsin, yosun ve algler yeni bir kazanç kapısı.



Son yıllarda dikkat çeken mikroskobik alg türleri ise insan sağlığı yanında bitkiler için de mucize sonuçlar yaratıyor. Yosundan bitkisel beslenme preparatları üretimi şu sıralar oldukça popüler.

Pratikte her türlü alg ve yosun tuzlu sudan arındırılıp kurutulduğunda içerdiği mineral madde kompozisyonu nedeniyle mükemmel nitelikte birer süper gübreye dönüşüyor.



Daha fazla bilgi için üniversitelerimizin botanik bölümlerine başvurarak derinlemesine bilgi almak mümkün.


Anahtar Kelimeler:

Yorumlar
Yorumlarınızı yazmak için tıklayın>>
Bu haber için henüz yorum yapılmamış.
Bu Kategorideki Diğer Haberler
İktibas Yazarlar

Namaz Vakitleri
İnsan Kaynakları
Şirket Kültürü
Kişisel Gelişim
Liderlik
İş Yönetimi
En Çok Okunanlar
En Çok Yorumlananlar
Künye | Bize Ulaşın | Gizlilik İlkeleri
Copyright ©2012 yonetimhaber.com | | info@yonetimhaber.com
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz © 2011-2012, Tüm Hakları Saklıdır.