
![]() |
Print Al |
Lübnan’da 2006 yılından beri operasyonlarında eskisi gibi istediğini alamaması son İran’la savaşında iyice aşikâr hale geldi. İlk birkaç günde içerideki yapılanması sayesinde üst düzey yetkilileri öldürmesi büyük sükse yapsa da uzun vadede, hele kara savaşında hiçbir şey yapamayacağı görüldü. Suriye liderine birkaç kez başarısız suikast düzenlemesi ise bu işte bizim istihbaratımız karşısında ne durumda olduğu anlaşıldı. İsrail İran’ın hipersonik füzeleri ile baş edemedi ve kendi silahları tükenince ABD’yi araya sokup savaşı erken bırakmak zorunda kaldı. Savaşlar arası harekât yani SAH Doktrinini kullanarak rakip devletleri savaşmadan ara ara bombalayan İsrail, hep yıldırma taktiği uygulamaktadır. Bu yöntem ile senelerce örgütleri sığındıkları ülkelerde imha ederek bölgede güçlü bir devleti engelledi. Günümüzde ise YPG’yi, Dürzileri ve Nusayrileri kışkırtmaya çalışarak önce özerklik sonra bağımsızlık muhabbetleri ile Türkiye’yi güneyden terör örgütleri ile oyalama taktiği uygulamaktadır. İsrail’in bölgede en büyük müttefiki Ürdün, sonra Mısır, daha sonra Suudi Arabistan’dır. Bu müttefikleri ile sorunları artmakta olup hepsinin ortak özelliği ise sağlam bir ordusu olmayıp sembolik askerlerle görüntü vermeleridir. İsrail’in ordusunun ve silahının ise efsane gibi anlatıldığı ama gerçekte kendilerini koruyamadığı, halkının savaşı sığınaklarda geçirdiği, ülkenin savunmasının çok kırılgan olup füzelerden bile korunamadığı ve ABD’siz bir hiç olduğu anlaşıldı. Eskisi gibi Monroe Doktrini’ne dönüp içine kapanmak isteyen ABD ise istemeyerek bu işe bulaşıp İsrail’in İran ile savaşını durdurmak mecburiyetinde kaldı. Ülkenin içyapısını incelediğimizde bürokraside, istihbaratta ve ekonomide Aşkenaz Yahudileri hâkim olup İsrail Devleti’ni kuran bu gruptur ve Batı Yahudileri de denir. Netanyahu ise Saferad Yahudilerinden olup halkta etkindir ve bu sayede oyları toplayarak ülkeyi yönetmektedir. Özellikle kendilerini sağcı olarak tanımlarlar, hakikatte ise aşırı ve kökten dinci olup İsrail derin devletine karşı hamle yaparak aşamalı olarak istihbaratı değiştiriyorlar ve ona benzer yargı atamalarını parlamentodan geçirip kadrolaşıyorlar. Aşkenaz ve Saferaz’ların sinegogları ve dini liderleri farklı olup İspanya’dan Osmanlı’ya sığınanlar Saferad Yahudileri, Avrupa ve ABD’dekiler de Aşkenaz Yahudileridir. Bütün bunlara ilave olarak askerlik yapmak istemeyen Ultra Ortodoks Yahudiler ise koalisyondan çekilerek hükümet krizine sebebiyet verdiler. Netanyahu ise içeride mahkemelerden kurtulmak için bu gruplara taviz vermek ve dışarıda da savaş çıkartarak ayakta kalma çabasındadır. İsrail’de yayın yapan N12 haber kanalı gelecekte muhtemel gördükleri Türkiye-İsrail Savaşı’ndan uzun uzun bahsedip bütün planlarına bizim engel olduğumuzu anlatmaktadır. Sebep olarak ta Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin projelerini çöpe attığımızı, Kıbrıs ve Suriye üzerinden de ülkelerinin sıkıştırma harekâtından bahsettiler. Asıl büyük savaşın doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz yatakları üzerinden olacağını özellikle vurguladılar. Aslında Bizim Mavi Vatan politikamızın amacı bu olup yeni gelen iki gemimizin alınma sebebi de bu bölgede hâkim olmaktır. Yunanistan ve İsrail 2020 yılında anlaşma yapmasına rağmen Türkiye’nin 2019 yılında Libya ile MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) anlaşması İsrail’in tezini (İSMED-Eastmed) çöpe attı, çünkü Türkiye Libya’da bu konuda çok mücadele etti ve onların projesini dikine kesip başarılı oldu. Libya’nın en son BM’ye başvurması İsrail’i tabiri yerindeyse küplere bindirtti ve Suriye’deki hamlelerinin sebebi de aslında budur. Onların bir diğer hesabı ise bu bölgede Nusayrileri ayartıp Lazkiye üzerinden deniz ticareti yapmaktı. Enerji kablo hatları ile İsrail Avrupa’dan elektrik ihtiyacının %10’unu karşılamayı planlıyordu. Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın içinde olduğu bu planlarına karşı olan Türkiye’nin izin vermemesi ve NATO’ya bildirmesi üzerine projeyi ertelemek zorunda kaldılar. Mavi Vatan ve MEB anlaşmalarına karşı Kıbrıs’a yığınak yapmalarının ve Suriye’de olayların körüklemelerinin asıl sebebi budur. N12 kanalı bu projeleri uzun uzun inceleyip programında belirtmektedir. Suriye’yi vurarak bizi tahrik etmesi, Güney Kıbrıs’a göç eden Yahudilerin artan yerleşme çalışmaları ve getto yapılanmaları, Yunanistan’da yapılan askeri hazırlıklar hep bize karşı bir savaşın hazırlıklarıdır. Bu ülkelere ait IMEC projesi ise Güney Asya’yı Orta Doğu üzerinden Avrupa’ya bağlama projesi olup öne çıkanlar Hindistan, Yunanistan ve İsrail’dir, yani karşımızdakilere yeni haçlı bloğu da diyebiliriz. İsrail’in sıkı müttefiki Hindistan’ın Pakistan ile savaşında teknolojisinin yetersiz kaldığı ve bölge ülkelerinin desteğinin savaşın sonucunu belirlediğini gördük. Çin’de bu plana buna karşı durdu, çünkü Türkiye gibi o da bypass olacağını anladı. Dünyada artık savaş kültürünün değişmesinin bir diğer örneği ise İHA ve SİHA’lar ile bölgenin diğer bir cephesinde Ukrayna’nın Ruslara kök söktürmesi ve Karadeniz’de gemilerini çıkaramaz hale getirmesidir. Savaşacak asker bulamayıp Kuzey Kore’den asker dilenmek zorunda kalan Ruslar Trans Dinyester ve Gagavuz bölgelerinde de gelecekte sıkıntı yaşayabilirler. Biz IMEC’e karşı Kalkınma Yolu projesini ortaya attık. Irak Kalkınma projesi olarak da adlandırılan Basra Körfezi’nden bize bağlanma hattında Katar ve BAE bu işin içinde olup önemli adımlar da atılmaktadır. Proje kapsamında Basra’da FAV (al-fav, Grand Faw Limanı) limanının %90’ı bitti ve Irak tarafındaki Demiryolu projesinin de fizibilite çalışmaları tamamlandı. İsrail bu projeden de çok rahatsız olup Ege’de, Suriye’de ki olayları körüklemesinin sebebi de budur çünkü İsrail Türkiye’nin Suriye’de de üs kurmasını istemiyor. Ortadoğu’da plan yapan üç adet küresel akıl var, evanjelist-siyonist olarak bilinen şahinler vaadedilmiş toprakları savunmakta, SDG’ye ve Dürzilere ait özerk ve ayrı bir bölge istemekte olsun diyor. Suriye’de güçlü bir devlet olmasından rahatsız olup rahat rahat at oynatma hayalindedir. İkincisi grup ise dağılmış bölgede ticaret ve enerji bölgeleri netleşsin, İsrail’in sınırlarının daha belirgin olmasını, bu şekilde çıkarlarını yürüteceklerine inanmaktadırlar. Üçüncüsü ise bizim olduğumuz grup olup bu işin çok uzadığını, İsrail’in ancak sağlam ve sert bir karşılık ile durdurulabileceğini devamlı ve her platformda dile getirmektedirler. En son Fransa’nın Filistin’i tanıma kararı aslında Katolik dünyanın bu konuda çabasının bir simgesi olup bütün dünyanın rahatsızlığının göstergesidir. Türkiye-İsrail çatışmasının kaçınılmaz hale geldiğini, olması muhtemel bir savaşın birkaç gün sürebileceğini, bunun sonucunda bölgede büyük değişikliklerin olacağı hesaplanmaktadırlar. Beşinci nesil uçak ve radarlarımızın artması, yerli silahların seri üretime geçmesi, hipersonik füzelerimizin sayısının ve menzilinin artması, milli savunma sistemimiz çelik kubbeyi verimli bir şekilde kullanım için zamana ihtiyaç var ve bu silahlar hazır olana kadar Eurofigher’lar beşinci nesil uçak olarak acil durumda işimizi görmelidir. Suriye’de ulus devlet yapısı olmayıp kabileler ve aşiretler olayı götürmektedir, bu yapı son dürzi ayaklanmasında açıkça görüldü. Bu yapıyı iyi kullananın kazanacağı Suveyda’da anlaşıldı. Bulunduğumuz asrı şekillendiren üç olayın ardından, yani 11 Eylül saldırısı, Covid Süreci ve 7 Ekim Aksa Tufanı sonrası Gazze Saldırısı olarak özetlersek, bu dönemeçlerden en az zararla çıkan ülke olarak bu badireleri de atlatabiliriz. |
Kaynak: Halit Faruk Numanoğlu , Link : #
Anahtar Kelimeler: