Bugün: 20 Nisan 2024 Cumartesi
Favorilerime Ekle | Künye | Reklam
Ana Sayfa | YH Etkinlik
Print Al

8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi Özetleri ve Videoları Yayında

4 Ocak 2019 Cuma::

Öğrenme ve gelişim alanında çalışan profesyonellere yönelik ufuk açıcı içerikler sunan ve bu yıl sekizincisi gerçekleştirilen TEGEP Eğitim ve Gelişim Zirvesi, 700'e yakın profesyonelin katılımı ile gerçekleşti. Bu yıl 48 oturumda 51 konuşmacımıcının ağırlandığı Zirve'de, 21 firma sponsor olarak yer aldı.

Yazı Boyutu : A A A A

İstanbul’da Fenerbahçe Divan Faruk Ilgaz Tesisleri’nde düzenlenen zirvede, alanında uzman 51 konuşmacıyla katılımcılara ufuk turu yaşatıldı. Bu yıl “ÇARPIŞMA” temasıyla düzenlenen Zirve’de; teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanın sıkça karşı karşıya geldiği, çarpıştığı ve iç içe geçtiği dijitalleşme ve yapay zeka gibi teknolojik gelişmelerin iş dünyası ve eğitim&gelişim profesyonellerine yansımaları aktarıldı.

Zirve’de;
M. Serdar Kuzuloğlu, Ebru Çapa, Dr. Sertaç Doğanay, Yiğit Kulabaş; yakın gelecek ve yeni dünya düzeninde meslekler, yetkinlikler ve iş yapış şekilleri değişiklikleri Dr. Özgür Bolat, Doç. Dr. Azmi Varan, Ali Koç; öğrenme, değişim, dijital dünyada başarı ve mutluluk Dr. Yener Girişken Akılla Duygunun Çarpışması, Dr. Kerem Dündar ise gelecekte beyin eğitimi konularında ufuk açıcı sunumlar yaptı.

Zirve'nin Yurtdışından Konukları ise;
The Wharton School Kurumsal İlişkiler Bölge Direktörü Claudia Benassi
Barilla Akademi Öğrenme ve Gelişim Birimi yöneticisi Francesca Quintavalla
BizAssist Coaching & Consulting’in Kurucusu ve Danışman Robert van Waasdijk
LinkedIn Learning Direktörü Ian McIlwain oldu.

Zirvede ayrıca; Vestel, Daiikin, Lc Waikiki, Hugo Boss, Eczacıbaşı ve daha pek çok kurumun iyi uygulama örneklerini, deneyimlerini paylaştığı bölümler ve deneyim seansları ilgiyle izlendi.

Zirve sonunda, 2019 yılında Ekim ayında gerçekleşecek olan 9. Eğitim ve Gelişim Zirvesi için tüm katılımcılara katkı sağlama çağrısı yapıldı.

ZİRVE SONRASI PAYLAŞIMLAR

Zirve videolarına TEGEP'in youtube kanalı olan TEGEP TV üzerinden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca Zirve Komitesi ve gönüllülerimizin katkılarıyla derlenen Zirve oturum özetlerine de bu linkten ulaşabilirsiniz:

Sunumunu paylaşan konuşmacılarımızın sunum dosyalarının linkleri ise aşağıda yer alıyor.

Francesca Quintavalla, Barilla
Koray Tekay
Mehmet Yitmen
Onur Seçkin
Robert Van Waasdijk
Belkıs Kazmirci
Yener Girişken

www.tegep.org/tegep/eep/kurumportal/Content/8-egitim-ve-gelisim-zirvesi-ozetleri-ve-videolari/602/


1
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Özgür Bolat, “Dijital Dünyada Mutluluk ve Başarının Psikolojisi”
Konuşmasına esprili bir karakter analiziyle başlayan Özgür Bolat, çocuklardaki internet bağımlılığının
sebeplerine de ışık tutacak “İnsan ne ister?” sorusunun peşinden gitmemiz gerektiğini vurguluyor.
Hangi insanlar daha mutludur?
Bolat, konuşmasında ‘Başarı mutluluk getirir mi?’ sorusunu sorarken, mutlulukta temel etkenlerden
birinin ‘kabul görme’ olduğunu vurguluyor. Bu nedenle sosyalleşmenin insanı mutlu ettiğini söyleyen
Bolat, kabul gören insanın mutlu olacağını belirtiyor.
Özgür Bolat bize iki farklı insan örneği sunuyor; biri köydeki sevilen, sayılan muhterem dedesi, diğeri
ise çok saygın okullardan mezun, genç yaşta büyük çaplı uluslararası bir kariyer inşa etmiş, büyük bir
şirketin CEO’su, arkadaşı Yener Bey. “Bu iki farklı insandan hangisi daha mutludur?” sorusunun cevabı
başka bir soruda gizleniyor aslında. Bolat bizlere “Dedemin kabul görme şekliyle CEO olan arkadaşımın
kabul görme şekli aynı olabilir mi?” sorusunu yöneltiyor. Bolat’a göre eğer mutluluğunuz başarıya
bağlıysa mutlu olmak için sürekli başarılı olmak zorundasınız ve başarılı CEO’nun mutlu olabilmek için
sürekli başarı peşinde koşması gerekiyor. Bolat, CEO’nun başarı odaklı mutluluk arayışını erken
yaşlarındaki ailesinin bu konudaki tutumuna bağlıyor.
Bolat yaptığı konuşmada mutluluk odaklı başarı ile başarı odaklı mutluluğun farkına değinirken,
bunların temel boyutlarını şöyle özetliyor:
Mutluluk Odaklı Başarı
İç Kaynaklarımız
Başarı Odaklı Mutluluk
Dış Kaynaklarımız
Kişilik Başarı
İlişkiler Statü
Değerler Para
Prensipler Mevki
Bolat’a göre iç kaynaklarına odaklanan ve sevgiye ulaşamayan insanlar ilgi, onay ve kabul peşinde
koşarlar. Dış kaynaklara odaklananlar ise o kaynaklara ulaşamazsa, depresyon ve intihara eğilimli
olabilirler ya da teknoloji, internet bağımlılığı gibi bağımlılıklara koşarlar.
Konuşmasında temel ihtiyaçlarımızdan biri olan “Özerklik”e yer veren Bolat, bizimle “Yüzen Fare
Deneyi”ni paylaşıyor. Deneyde fareler su dolu bir kaba alındıklarında eğer hayatta kalma gücünü ve
kontrolü kazanırlarsa yüzebilme süreleri 14 dakikadan 72 saate çıkıyor.
Özerklik ihtiyacı duyan ve hayatında özerklik olmayan çocuklar bu ihtiyaçlarını bilgisayar oyunlarında
gideriyorlar. Tamamen kontrolün ellerinde olduğu bir dünya oluşturuyorlar. Aynı zamanda bu oyunlarda
atladıkları her seviye ile gelişim ihtiyaçlarını da karşılıyorlar. Birbirleriyle ağ bağlantısı kurarak ilişki
kuruyorlar ve keşif yapıyorlar. Yani çocuklar aslında teknolojiye, internete değil aşağıda belirtilen 4
temel ihtiyaca bağımlı oluyor.
2
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
4 temel ihtiyacımız:
- Özerklik
- İlişki
- Gelişim
- Keşif
Konuşmasında 4 temel ihtiyacımızı karşılamaya yönelik önerilerini paylaşan Özgür Bolat, bizlere
sunduğu “The Progress Principle” kitap önerisiyle konuşmasını bitiriyor.
Ebru Çapa, “Yeni Dünya Düzeni”
Ebru Çapa konuşmasına dünyadaki temel değişim faktörlerini özetleyerek başlıyor. Dünyanın
“karma”sının değişeceğini vurgulayan Çapa, gelişmekte olan ülke ve pazarların geleceği
şekillendireceğini ve paranın el değiştirmeye başladığını ifade ediyor. Peki bunun eğitim profesyonelleri
için anlamı nedir? Daha multi-kültürel, daha çeşitli, daha renkli bir dünya…
Çapa konuşmasına tek tek temel değişim faktörleri üzerinden devam ediyor:
- Temel değişim faktörlerinden biri nüfusun gençleşmesi. Çabuk sıkılan bir jenerasyon var artık.
- Bir diğer faktör teknoloji. Hangi teknolojileri eğitim modellerine katacağız? Genç nesil için bu
sorunun cevabı çok önemli.
- Diğer bir faktör dijital dönüşüm. Bu kavram hayatlarımıza iş dünyasını temelden sarsan bir
kavram olarak girdi.
- Çapa, kullanıcı aktivitelerinin en az %20’sinin dijital devlerle gerçekleşeceğini
vurguluyor.(Amazon, Facebook, Alibaba, Tencent, Google, Apple vb.) Bu dev şirketlerin
başladıkları sektörün çok dışında sektörlere iştahları var. Çapa’ya göre bu devlerle de rakip
olarak karşılaşabiliriz. Artık rekabet değil hiper rekabet var ve çalışanlarımızı buna
hazırlamalıyız.
Ebru Çapa konuşmasında bizlerle dijital dönüşümü özetleyen bir video paylaşıyor.
Videoda 2028’de neler olacak sorusunun olası cevaplarını görüyoruz. Örneğin; Çince en çok konuşulan
dil olacak, işlerin %50’sini yapay zekâ yapacak, sürücüsüz otomobillerimiz olacak, orta gelirli ülkelerde
depresyon bir numaralı sağlık sorunu olacak.
Videonun ardından Çapa bizlere soruyor: “Makro seviyede bunlar değişiyor, peki bizim
yaşamlarımızda neler değişiyor?”
- Dikkat eksikliği ve sabırsızlığın her yeni yapılan araştırmada arttığı görülüyor. Bu durumda
eğitimlerde bilgiyi kısa, hap şeklinde vermemiz gerekiyor.
- Kendine dönük bir hale geliyoruz. Bu nedenle kişiye özel içerik önem kazanıyor.
- Sosyal medyada çok zaman geçiriyoruz. Bu platformlara benzeyen kurum içi platformlar,
eğitim paylaşım alanları tasarlıyor muyuz?
3
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
- En çok baktığımız ekran cep telefonumuzun ekranı. Eğitimde mobil stratejiler düşünmeliyiz.
- Görsellik sözelin önüne geçiyor. Türkiye’de Youtube en çok tüketilen mecra. Bu nedenle
video ve fotoğraflar eğitimde daha fazla yer almalı.
- Deneyim artık çok önemli. Eğitimde nasıl bir deneyim yaşatıyoruz? Hangi duyguları
uyandırıyoruz? Buna dikkat etmemiz gerekiyor.
Tüm bunlara bir de Jenerasyon Denklemi’nin eklendiğini vurguluyor Çapa. “Tarihte ilk kez 4
jenerasyon bir arada çalışıyoruz. Hatta 5. Jenerasyon yani Z kuşağı geliyor aramıza. Eğitimlerde
farklı jenerasyonların ihtiyaçlarını ne kadar entegre edebiliyoruz?”
Çapa aşağıdaki yetkinliklerin yükseldiğine ve daha da öne çıkacağına vurgu yapıyor.
- Kreatiflik
- Duygusal Zekâ
- Hizmet Yönelimi
Ebru Çapa değişimi özetleyen ve eğitimde nelerden yararlanabileceğimizi gösteren bir video daha
paylaşıyor bizlerle. Artık beceri setleri (skill sets), kodlama, data bilmek önemli hale geliyor.
Yeni ufuklarda neleri adreslemeliyiz?
Bu hıza ayak uyduramamanın bedeli çok ağır. Eğitim profesyonelleri trendleri takip etmeli ve
sadece bugüne değil geleceğe de bakmalı.
Çapa aşağıdaki konuları ise ileride daha çok konuşacağımızı söylüyor:
Mikro Öğrenme
Koç Eğitmenler
Yapay Zekâ
Çapa’nın konuşmasından dikkat çeken diğer notlar ise şöyle:
 Çalışanların nabızları iyi tutulmalı. Yetkinlikler, ihtiyaçlar iyi belirlenmeli.
 Hız şu anda dünyadaki bir numaralı trend. Bilgiyi en hızlı şekilde ulaştırmak, 7/24 ulaşılabilen,
modüler, hap şeklinde eğitim modellerine ihtiyacımız var.
 Paylaşım ekonomisi çok önemli. (Mooc, Spoc) Büyük kurumlar bu altyapıyı kendi kurumlarına
özel olarak tasarlayıp kullanmaya başladı.
 P2P & LGC. Çalışanların birbirlerinden öğreneceği bir altyapı kurduk mu? Eğitim stratejilerimize
çalışanlarımızı da katmak gerekli.
 Koç eğitmenler öne çıkacak. Daha fazla soru sorarak, grupları derinlemesine tanıyarak, bütün
eğitimleri koçluk modeline uygun tasarlayarak ilerlemek önemli.
 Kişiselleştirme ve eğitim küratörleri
 İçerik stratejisi
 Oyunlaştırma
4
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Belkıs Kazmirci, “Rezilyans: Esnek, Güçlü, Sakin ve Çevik”
Belkıs Kazmirci, ekranlara dokunduğumuzu ama artık birbirimize dokunamadığımızı ve teknolojinin
getirdiği kolaylık için büyük bir bedel ödediğimizi vurgulayarak sunumuna başlıyor. Ardından VUCA
dünyasını tanımlıyor:
V – Volatility (Değişken)
U – Uncertainty (Belirsiz)
C – Complexity (Karmaşık)
A – Ambiguity (Tanımlanamaz)
Kazmirci, VUCA dünyasının belirsizlik getirdiğini ve belirsizliğin de kaygı ve strese yol açtığını ifade
ediyor ve bu konuya dikkat çeken bir araştırmanın sonuçlarını paylaşıyor:
73 ülkede, 12 bin kişi ile yapılan bir araştırma gösteriyor ki kurumsal hayatta:
- 7 saatten az uyuyoruz.
- Tek bir şeye odaklanamıyoruz.
- İşte kaygılı, sabırsız ve sinirliyiz.
- İşimizde anlam bulamıyoruz.
- Önemli yerine acil olana odaklanıyoruz.
Peki ne yapacağız?
Rezilyans: Bu kavram aslında bir fizik kavramı ve fizikte yayın davranışı için kullanılıyor. Yay hem esnek
hem de dayanıklıdır.
(Belkıs Kazmirci sunumunun bu bölümünde tüm katılımcılara birer renkli yay dağıtıyor ve yayın
davranışını deneyimleyerek gözlemlememizi sağlıyor.) Yayı çekersiniz, gerilir, gerilir ama eski formuna
zarar görmeden geri döner. İşte rezilyans becerisi gösteren insanlar da zorluk yaşıyor, yay gibi geriliyor
ama eski sağlıklı hallerine geri dönebiliyorlar. Yani koşullara adapte olabiliyorlar. Rezilyant insanlar
(Türkçede belki bu kelime yok ama rezilyans sahibi insanlar için kullanabileceğimizi vurguluyor) önemli
bir özelliğe daha sahip: Destek isteyebiliyorlar. Zor zamanlarda yardım isteyebiliyorlar.
Stres kaçınılmaz. Ama önemli olan stresli durum değil aslında, bizim o duruma gösterdiğimiz tepki.
Örneğin deadline’lar; sorun deadline’ın tarihi değil, bizim o tarihi yorumlamamız. O nedenle
soğukkanlılık çok önemli. Ve elbette çeviklik. Rezilyant insanlar, her yeni dalgayla o dalgaya uygun
hareket edebiliyorlar ve cesurlar.
Peki nasıl olacak bu özellikleri kazanmak? Çocuklukta öğrenmediysek nasıl öğrenebiliriz rezilyansı?
1. Dikkatimizi yöneterek. Hepimizin zihni ergen zihni gibi oldu. Cep telefonu, bilgisayar
dikkatimizi çok fazla bölüyor.
2. Mindfulness öğrenerek, zihnimizi meditasyonla, tefekkürle sakinleştirerek.
3. Enerji yönetimi yaparak.
4. Konfor alanımızın dışına çıkma fırsatlarını kullanarak.
5
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Hava durumunu nasıl değiştiremiyorsak yöneticimizi, eşimizi, geçmişimizi de değiştiremeyiz. Ama
değiştiremeyeceğimiz şeylere çok fazla odağımızı ve enerjimizi veriyoruz. Oysa sabır en çok
hatırlamamız gereken şey.
En büyük engelimiz kendi zihnimiz, önyargılarımız, kendimizle ilgili fikirlerimiz. İç sesimizi fark
edebilirsek onu değiştirebiliriz. Yani bir nevi format değişimine ihtiyaç var.
Kazmirci konuşmasında Victor V. Frankl’in sözüne yer veriyor: “İnsan özgürlüklerinin en sonuncusu,
içinde bulunduğu koşullar ne olursa olsun, kişinin kendi yaklaşımını seçme hakkıdır.”
Kazmirci’ye göre rezilyans için anlam ve yaklaşım seçme özgürlüğümüzü hatırlamalıyız. Odağımızı
değiştirebileceğimiz şeylere vermeliyiz. Yani kendi düşünce ve alışkanlıklarımıza. Multi-task olmak bir
marifetmiş gibi öğretildi bize ama biz çift işlemcili bilgisayarlar gibi değiliz. Bizim beynimizin tek işlemcisi
var. Ve beynimiz işleri sürekli sıraya alıyor, bu nedenle de aslında her şeyi aynı anda daha hızlı yapmaya
çalışırken süre uzuyor. Üstüne de stres ekleniyor. O zaman “mindful” olacağız. Yani dikkatimizi seçerek,
yargısızca ve tek seferde tek konuya odaklanacağız. Bu beceriyi geliştirmek için meditasyon, nefes
egzersizleri, yürüyüş, yapboz yapmak gibi pek çok araç kullanabiliriz.
Selvin Arıhan, “Çarpışma Anlarında Öz Şefkat”
Selvin Arıhan konuşmasına kendi öz şefkat yolculuğunda önemli bir durak olduğunu vurguladığı bir
çocukluk hikayesiyle başlıyor. Ardından kendimizi şefkatle kabul etme yolculuğumuzda önümüze
çıkabilen engellerden bahsediyor. Arıhan’a göre kendimize şefkatli bir yerden yaklaşmamızın önündeki
en büyük engellerden biri kusursuz ve mükemmel olmamız gerektiğine ikna edilmiş olmamız.
Mükemmeliyetçilik
- Mükemmeliyetçilik,sağlıklı büyüme ve başarıyla ilgili değildir. Mükemmeliyetçilik; mükemmel yaşar,
mükemmel görünür ve mükemmel davranırsak suçlanma, yargılanma ve utanca karşı kendimizi
koruyabileceğimize dair bir inançtır.
- Mükemmeliyetçilik, özünde onay ve kabul kazanmaya çalışmakla ilgilidir. Çoğu mükemmeliyetçi,
başarısı ve performansı nedeniyle övülerek yetişmiştir (ders notları, düzgün davranma, uslu olma,
kurallara uyma, iyi görünme vb) Böylece yol üzerinde bir yerlerde bir inanç geliştiririz: Ben ne
başardıysam o'yum. Oysa sağlıklı çaba kendine odaklıdır ve şu soruları getirir: “Nasıl gelişebilirim?
Nasıl büyüyebilirim? Nasıl kendi en iyi versiyonuma ulaşabilirim?” Mükemmeliyetçilikse çoğunlukla
başkalarına odaklıdır ve şu soruları getirir: “Hakkımda ne düşünecekler? Benim için ne diyecekler?
Beni sevecekler mi? Beni alkışlayacaklar mı?”
- Eğer mükemmeliyetçiyseniz risk almak dehşet vericidir, çünkü öz değeriniz tehlikededir.
Panzehir ise iç sesimize kulak vermek ve öz şefkat uygulamak…
Peki kendimize nasıl şefkatli yaklaşacağız?
6
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Teksas Üniversitesi Öz Şefkat Araştırma Laboratuarı’nı yöneten Kristin Neff, şefkat konusunu
tanımlarken diyor ki: “Zorluk yaşayan bir insana şefkat duyduğunuz zaman içinizde bir sıcaklık, özen
gösterme isteği ve bir şekilde yardımcı olma dürtüsü ortaya çıkar. Şefkat aynı zamanda başarısız olmuş
ya da hata yapmış insanları sert bir şekilde yargılayıp eleştirmek yerine onlara anlayış ve sevecenlik
sunduğunuz anlamına gelir. Şefkat acı çekmenin, başarısız olmanın, kusurlu olmanın, hastalanmanın
herkesin yaşadığı ortak, evrensel insan deneyimi olduğunu kabul etmek demektir.”
- Öz şefkat ise siz zor bir dönemden geçerken, başarısız olduğunuzda ya da kendinizle, kariyerinizle,
yaşamınızla ilgili hoşlanmadığınız bir şeyler fark ettiğinizde aynı şekilde kendinize davranabilmeniz
anlamına gelir. Kendinizi yargılamak ya da yaşadıklarınızı görmezden gelmek yerine “Şu an gerçekten
bir zorluk yaşıyorum. Tam da bu anda kendimi avutacak, rahatlatacak ne yapabilirim? Kendime nasıl
özen gösterebilirim?” diyebilmek gerekir.
Arıhan öz şefkatin 3 temel unsurunu şu şekilde aktarıyor:
1. Kendimize nezaket ve anlayışla yaklaşmak
İyi bir dostumuza davrandığımız gibi kendimize davranmak. Yani cesaretlendirerek, anlayış
göstererek, empati kurarak, sabır ve incelik göstererek. Ama özellikle işler yolunda değilken
kendimizle nasıl ilişki kurduğumuz konusuna dikkat etmeyi bırakırsak içimizdeki eleştirmen
direksiyona geçebiliyor. Ve kendimize karşı kullandığımız dil oldukça sert ve zalim bir hal alıyor.
Oysa söz büyüdür. Zorluk zamanlarında kendimizi güçlendireceğimize sözün gücünü kullanarak
kendimize kara büyü yapmaya başlıyoruz. Sevdiğimiz insanlara asla söyleyemeyeceğimiz
şeyleri bazen kendimize söylüyoruz. Hatta pek o kadar hoşlanmadığımız kişilere bile kolay kolay
söyleyemeyeceğimiz sözleri kendimize reva görüyoruz.
2. Zorluklar karşısında “insanlık hali” diyebilmek
Kendimize bazen şu soruları sorma ihtiyacı hissederiz: “Kimlerden daha başarılıyım?”,
“Diğerlerinden nasıl farklıyım?” Özgüven için bu sorulara ihtiyaç duyabiliriz. Öz şefkatse şu
soruyu sorar: “Ben hangi açılardan herkes gibiyim?”
İnsan olmak demek, kusurlu olmak demektir. Her birimiz, koca gezegendeki diğer insanlar gibi
kusurluyuz ve kusurlu hayatlar yaşıyoruz. Bu bizim paylaştığımız ortak insanlık deneyimi. Ama
kendimizle ilgili hoşlanmadığımız bir şey keşfettiğimizde – hedeflerimize ulaşamadığımızda,
başarısız olduğumuzda, bağımlılıklarımıza yenildiğimizde, yaşamda sıkıştığımızda- o durumu ve
kendimizi “anormal” olarak etiketleyebiliyoruz.
Yaşadığımız zorluğun içinde kendimizi diğerlerinden izole ederek durumu daha da kötü hale
getiriyoruz. Çünkü kendimizi yalnızlıkla cezalandırıyoruz. Halbuki o zorluk ve kusurluluk hali bizi
tam da başkalarına bağlayan köprü.
7
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
3. Duygusal farkındalık sahibi olmak
Anın içinde ne varsa onunla kalabilmek. Gerçekte çoğu zaman kendi acımızın farkına bile
varmıyoruz. Özellikle de o acı içimizdeki sert, hatta kabadayı eleştirmenden kaynaklanıyorsa.
“Bu işi de batırdın, çok daha iyisini yapmalıydın” diyen iç sesimizde öyle bir kayboluyoruz ki
kendimize çektirdiğimiz müthiş acıyı göremiyoruz. Ve çoğu zaman içinde bulunduğumuz durum
yüzünden değil, o durumu yorumlama biçimimiz yüzünden acı çekiyoruz. Başımıza gelen
olaydan çok o olay nedeniyle kendimize davranma biçimimiz yüzünden ıstırap duyuyoruz.
Öz şefkat sahibi insanlar duygularını ne halının altına süpürüp yok sayarlar, ne de o duygunun girdabına
kapılıp kaybolurlar. “Tam şu anda bende neler oluyor? Ne hissediyorum?” diye sorarlar ve o duyguyla
bir süre kalma cesaretini gösterirler. Böylece o hissettikleri duyguların mesajını duyabilirler.
Selvin Arıhan, sunumunun sonunda bize 6 soru soruyor ve bu soruların basılı olduğu birer kart hediye
ediyor.
1. En yakın arkadaşım benimle aynı zorluğu yaşasaydı ya da aynı hatayı yapsaydı ona ne
derdim? Kendime ne diyorum?
2. Zor zamanlarda kendime bu soruları sormayı hatırlayabilir miyim?:
“Bende şu anda neler oluyor? Ne hissediyorum? Bu duyguya izin verebilir miyim? Bu
duygunun bana getirdiği mesaja kulak verebilir miyim?”
3. Yaşadığım sorun, çarptığım duvar ne olursa olsun “Bu herkesin başına gelebilir, insanlık hali!”
diyebiliyor muyum? Yoksa kendimi geniş insanlık ağından izole mi ediyorum?
4. Tam şu anda neye ihtiyacım var? Kendime nasıl özen gösterebilirim?
(Sessizlik, yazı yazmak, sıcak bir banyo, dost sohbeti, battaniyenin altında kalmak, terapiye
başlamak vb.)
5. Bana iyi gelecek nazik dokunma hareketi ne olabilir?
6. Zorluk anlarında bu bilgileri kendime hatırlatacak parola cümlem ne olabilir?
Örnek:
Böyle hissetmemde hiçbir sakınca yok.
İnsan olmak demek, kusurlu olmak demektir.
Bazen herkes baloya alınmayan külkedisi gibi hissedebilir.
Bu herkesin başına gelebilir.
Var olduğum için değerliyim.
Bu da geçecek, ben kalacağım.
8
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Dr. Yener Girişken, Akılla Duygunun Çarpışması
Eğitimde Bilinçdışına Fısıldamak
Yener Girişken sunumuna, eğitimcilerin gerçek işlevinin ne olduğunu sorgulayarak başlıyor.
Eğitimcilerin aslında bilgi verme işinde olmadığının altını çizen Girişken, bizlerin “hayat değiştirme”
sektöründe çalıştığını ve eğer değişim söz konusuysa mutlaka duygulara hitap etmemiz gerektiğini
söyleyerek duyguların eğitimdeki önemini vurguluyor.
Girişken, konuşmasında İngilizcedeki “Emotion” kelimesinin “motion” kelimesiyle akrabalığına dikkat
çekiyor. E-motion, yani motion(hareket) oluşturmak için emotion(duygu) oluşturmalıyız. Önce duyguları
harekete geçirmeliyiz ki kişiler yaşamlarında harekete geçsinler.
Bugüne kadar eğitimler için hep AİDA modelini dikkate aldık. Bir eğitim, konuşma, sunum sırasında
önce düşünüyoruz, duyduğumuz yeni bilgileri eski bilgilerimizle karşılaştırıyoruz. Ardından algılar
devreye giriyor, yani duygular. En sonunda da bu düşünce ve duygulara göre harekete geçip geçmeme
kararını verdiğimize inanıyorduk.
Yani şöyle bir sıra izlediğini düşünüyorduk: Düşün – Algıla – Karar Ver
Ancak yeni dönemde yapılan çalışmalar bu bilgiyi alt üst etti.
Gerçek sıralama şuydu: Algıla – Karar Ver – Düşün
Girişken’e göre eğitimde de bu sıralama geçerli. Önce duygular devreye giriyor. Akabinde harekete
geçme ya da geçmeme kararı alıyoruz. Karardan sonra da o kararı rasyonalize ediyoruz. (Buna postrasyonalizasyon deniyor.)
Girişken bu nedenle eğitimcilere, duygulara hitap edip heyecan oluşturmayı öneriyor ve şöyle diyor;
“Odaklanma süremizin 9 saniye olduğu koca bir yalandır. Öyle bir duygu oluşturmalısınız ki insanlar 9 sene
odaklı kalırlar. En çok öğrendiğiniz kişi en çok sevdiğiniz kişi olabilir”
Girişken konuşmasına bir örnekle şöyle devam ediyor: “Örneğin bir yılan gördüğünüzü varsayın. İlk iş
oturup düşünür müsünüz -ne yapsam, kaçsam mı acaba, bu zehirli midir- vs. diye? Hayır. Önce
kaçarsınız değil mi? Kaçtıktan sonra da düşünürsünüz -o yılan zehirli miydi acaba, bir daha başıma
gelirse en doğru hareket ne olur?- diye… Bizler önce düşünüp sonra harekete geçen değil, ilk iş olarak
yılandan kaçanların torunlarıyız. Düşünenler öldü çünkü!”
“Bizler eğitimci ya da ebeveyn olalım fark etmez, “ikna ediciler” olarak önce duyguları değiştirmeliyiz
ki davranışı değiştirelim. “ diyen Girişken konuşmasında Antonio Damasio’nun şu sözüne yer veriyor:
“Akıl duyguyla çalışır.”
Yener Girişken eğitim verirken de eşimizle konuşurken de Damasio’nun bu sözünü hatırlamamızı
öneriyor. Çünkü ancak duygular harekete geçtiğinde akıl edebilmeye başlıyoruz. Bilgiyle değil,
duyguyla ikna ediyoruz.
9
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Fatma Yıldız, “Koşarken Durmak”
Fatma Yıldız, bugüne kadar katıldığı en iyi eğitimin gündelik yaşamı olduğunu, çünkü kendisine özel
tasarlandığını ve bedelinin de sadece iyi bir öğrenci olmak olduğunu vurgulayarak konuşmasına
başlıyor.
Yıldız, “DUR” ne demektir? Sorusunu soruyor ve şöyle yanıtlıyor:
Bunun cevabı kişiye göre değişmekle birlikte Fatma Yıldız’a göre “DUR”:
- Dinlenmek
- Değişim
- Nefes
- Soru sormak
- Dışarıdan bakmak
- Tatil
- Mindfulness
- Meditasyon
Yıldız’a göre tüm bunları ritüelleştirerek hayatımızın içine almamız gerekiyor. “Biraz durmak beni
istediğim yerde hareketlendirir.”, “Bazen kendime soracağım bir soru hayatımı tümüyle istediğim
yönde değiştirebilir.” diyebilmek gerekiyor.
Yıldız, Timothy Gallwey’in STOP formülü bu konuda bize yol göstereceğini söylüyor:
STOP
S – Step back Bir adım geri git
T – Think Düşün
O – Organize your thoughts Düşüncelerini organize et
P – Proceed Devam et
Yıldız, konuşmasını şu önerisiyle bitiriyor: “ Durmak ilerleme aracınızdır. Bunun için ritüeller oluşturun.”
Ebru Şinik, “Çarpışmalar Çağında Nefesinize Odaklanın”
Ebru Şinik sunumuna, nefesin bedensel ve zihinsel sağlığımız açısından faydalarını vurgulayarak
başlıyor. Stresi entelektüel zihinle yönetemediğimizi dile getiren Şinik, amigdalayı etkilememiz
gerektiğini, bunun için de burun nefeslerine ihtiyacımız olduğunu ifade ediyor.
Ezoterik bilgilere göre evrendeki yaşam enerjisi canlılara nefes yoluyla girer. Bu yaşam enerjisine Prana
denir. Evrenin birincil oluşturucu gücüdür. Prana akıldır, canlılıktır, bilinçtir, evrendeki her şey Prana’dan
oluşur. Pranayama ise yaşam gücü konusunda uzmanlaşmayı ifade eder ve burun nefesleri çalışmasına
verilen addır.
10
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Nefes, stres yüzünden serbestçe dolaşamıyor; bloke oluyor. Farkındalık egzersizleri amigdalayı fiziksel
olarak da küçültüyor.
Solunum biçimimizi değiştirerek beynimize etki ediyoruz. Ayurveda’ya göre aklımız, zihnimiz ve
nefesimiz birbirinin aynısıdır.
Nefes ritmi = Zihin
Zihin = Nefes ritmi
İki uygulama yaptıran Ebru Şinik ilk uygulamada diyafram nefesine dikkat çekiyor. Katılımcılar bir
ellerini göğüslerinin üstüne diğerini karın bölgesine koyuyor ve belli bir süre nefeslerine odaklanıyor.
Hangi elimizin daha hareketli olduğuna dikkatimizi yönelten Şinik; karındaki elimiz daha hareketliyse
diyafram kasının genişlediğini, göğüsteki el daha hareketliyse kronik stresten söz edilebileceğini
vurguluyor.
Ebru Şinik ikinci uygulamada Nadi Shodhana adlı bir Pranayama çalışması gerçekleştiriyor.
Erdem Taylan, Big Bang
Erdem Taylan sunumuna çarpışmanın niteliklerini anlatarak başlıyor.
Çarpışma:
- Dinamik
- Heyecanlı
- Dikkat çekici
- Durum değiştirici
- Dramatik
- Enerjik
Taylan, bu kavramların hikayeleri hikâye yapan unsurlar olduğunu ifade ediyor.
Taylan’a göre çarpışma özünde değişim getiriyor. Taylan değişimi, herhangi bir enerji türünün açığa
çıkması olarak anlatıyor. Değişimin metriği olarak ifade ettiği kontrastın resimlerde bize güzel
görünmesinin sebebini ise; gözlerimizin kenarları yakalamak üzere bir yapıda olmasına bağlı
olduğunu belirtiyor. Taylan, gözlerimizin kontrasta yönelik olduğunu vurguluyor.
Peki hikâyede değişimi görselleştirebilir miyiz?
Erdem Taylan çeşitli video hikayelerinde değişim unsurunu grafikleştirerek görselleştiriyor.
Taylan’a göre hikâye geliştirmek;
- Değişimin temposunu düzenleme sanatıdır.
- Değişim grafiğinin yönetimidir.
- Hikâyenin akışına makro ölçekte bakmaktır.
Taylan, videoların, eğitimlerin ve sunumların her birinin birer hikâye geliştirme aracı olduğunu ifade
ediyor.
11
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Ayla Örengil, “İstek mi İhtiyaç mı?”
Ayla Örengil, katılımcıların birçoğuna oldukça tanıdık gelen farklı eğitim taleplerinden örnekler vererek
sunumuna başlıyor.
Bunları hiç duydunuz mu?
- Satış hedefleri çok yüksek, acil eğitim almalılar. Ama sahadan kopmadan!
- O ekip XX eğitimi almış, çok iyi geçmiş, biz de alalım!
- Kampanya çıkacak, sahada 1000 kişi var. 1 haftada hazır olmalılar.
Eğitim talebi olarak iletilen isteklerin arkasında saklı olan gerçek ihtiyacı anlamanın, kalıcı çözümlere ve
davranış değişikliğine giden yol olduğunun altını çizen Örengil, Turkcell Akademi’deki deneyimlerinden
yola çıkarak bu ihtiyacın nasıl analiz edilebileceğini örneklerle anlatıyor.
Gerçek ihtiyacı analiz edebilmek için öncelikle hedef kitleyi tanımanın gerekli olduğunu vurgulayan
Örengil, hedef kitleyi yeterince tanıdığımız ve yeterince tanımadığımız durumlarda
yapabileceklerimizle ilgili bilgiler paylaşıyor.
Hedef kitleyi yeterince iyi tanımıyorsak, en çok neleri bilmeye ihtiyacımız var?
- Organizasyon yapısı, iş tanımları, hedefler, demografik yapı, çalışma iklimi, liderlik kültürü,
ekibin yetkinlikleri, taşınmak istenen nokta.
Ayla Örengil konuşmasında iklimi ve kültürü tanımanın kritik önemde olduğunu belirterek buna
yönelik gerçekleştirdiği atölye çalışmalarından örnekler veriyor.
Hedef kitleyi yeterince tanıyorsak nasıl ilerlemeli?
Örengil bu durumda ise şu soruları sormanın fayda getireceğini söylüyor:
- Değişen nedir? Strateji, ekip, hedef vb.?
- Bu değişim neye etki edecek?
- Şu anda neleri yaparken zorluk yaşıyor?
- Neyi daha iyi yapabilse hedeflere ulaşması daha kolay olurdu?
- En kritik önceliği ne?
Ayla Örengil, bu soruların cevabının alınabileceği toplantı ve focus grup çalışmalarına ek olarak geniş
kitlelere dokunabilmek için anket yönteminin de etkili olacağını paylaşıyor.
Örengil, ihtiyaç analizinde etkin çözümlere ulaşmak için müşteriyi tanımak kadar eğitim
profesyonellerinin kendilerini geliştirmesinin ve sahip oldukları bilgileri analiz esnasında
kullanmalarının önemli olduğunu belirtiyor.
12
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Bunun için ise; dijital eğitim çözümleri, bütünleşik programlar, sektör network’ü, danışmanlar,
üniversiteler ve konferansları takip etmenin analiz esnasında fayda oluşturacağının altını çiziyor.
Ayla Örengil, tüm bu çalışmaları yapmanın önemini bir metaforla özetliyor: “Nasıl ki dinlenme
zamanlarında baltasını bileyen bir ormancı diğerlerinden daha çok ağaç keser, bizler de baltamızı
kendimizi geliştirerek bilersek daha üretken oluruz.”
Örengil tüm araçların kullanımını gösteren detaylı bir analiz örneği paylaşıyor ve karşımıza engel
olarak çıkabilen durumları fırsata nasıl çevirebileceğimize vurgu yapıyor.
İnsanla bağ kurmanın önemine dair etkileyici bir hikâye anlatarak sunumunu tamamlayan Ayla
Örengil, her birimizin gerçek ihtiyacı analiz edebilmek için “bağ kuran”lardan olmamız gerektiğini
vurguluyor.
Onur Seçkin, Yetişkin Öğrenmesinin İlkelerine Dijital Pencereden
Bakmak
Onur Seçkin konuşmasının başında ‘Neden bazı dijital öğrenme deneyimleri yüksek motivasyonla
gerçekleşirken, bazıları ‘zorunlu’ statüsünden kurtulamıyor? sorusunu soruyor ve ardından TEGEP ve
farklı kurumlar tarafından yapılan çeşitli araştırmalardan veriler sunuyor.
Seçkin konuşmasında, kurumlarda çalışan sayısı arttıkça dijital öğrenme kullanım oranlarının yüz yüze
eğitim oranlarına yaklaştığını ifade ederken, sayıları 10.000’ün üzerinde olan kurumlarda artık dijital
eğitim ve yüz yüze eğitim oranlarının birbirine eşit haline geldiğini kaydediyor. Seçkin’e göre,
yetişkinlerin öğrenme kanalları çeşitlenirken, hem kurumlarda hem kurum dışında informal öğrenme
bağlamında dijital öğrenme deneyimlerinin yaygınlaştığını, eğitim bölümlerinin/akademilerin rollerinin
farklılaştığını, kurumlarda yetişkin eğitimi ve dijital öğrenme-gelişim uzmanlığı gereksiniminin arttığını
vurguluyor.
Konuşmasında bugün yetişkin öğrenmesine ilişkin teorik yaklaşımların ve modellerin, yetişkinlere
yönelik öğrenme deneyimleri tasarlayanlar için önemli ipuçları sunduğunu kaydeden Seçkin, etkili
dijital öğrenme deneyimleri için bunların mutlaka gözetilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Seçkin eğitim tasarımlarına mutlaka öğrenen merkezli bakılması ve teknolojinin amaç değil bir araç
olduğunun unutulmamasını gerektiğini, esas olanın hedef gruba uygun, yetişkinlerin deneyimlerini,
öğrenme kanallarını ve biçimlerini dikkate alan, iletişimi önemseyen, neşeli, katılımcı ve gerçekten
etkileşimli öğrenme deneyimleri tasarlamak olduğunu vurgulayarak konuşmasını tamamlıyor.
13
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Kerem Dündar, Gelecekte Beyin Eğitimi
Kerem Dündar konuşmasına başlarken 5000 senedir en önemli organının kalp olduğunu sanan
insanların nasıl aldanabildiğine dikkat çekiyor. İnsanın insanlıkla çarpışmasına vurgu yapan Dündar,
öğrenileni unutup yenilerine yer açmaya “Unlearn” kavramı üzerinden vurgu yapıyor ve “Zannedilen
şeylerin gücünü kırmak gerekiyor” diyor.
Dündar, bir beyinde önemli olanın ne büyüklük, ne de gram olmadığının altını çiziyor ve sinir
hücrelerinin yapısına dikkat çekiyor. Beyinde sinir hücrelerinin çarpışmasıyla zekanın geliştiğini belirten
Dündar, sinir hücreleri arasında kurulan bu networkün de tecrübeyle oluştuğunu ifade ediyor. Bunu da
bir önekle somutlaştırıyor; insan beyninde bir hücrenin on bin hücre ile çarpıştığını, farelerde ise bir
hücrenin bin hürcre ile çarpıştığını ifade eden Dündar, insanı insan yapanın bu çarpışmalar olduğunu
anlatıyor.
Dündar’a göre insanlar için öyküleri gerçekten önemlidir ve zihinsel koşullarını değiştirmek insanın
kendi elindedir. Dündar yerinde bir benzetmeyle kişilerin beyinlerinde donanımsal bir farkın olmadığını
daha çok yazılımsal bir fark olduğunu ifade ediyor.
Dündar, insanların doğuştan konsantre olmayı bilmediği için ilk öğretilmesi gerekenin konsantrasyon
olduğunu savunuyor. İkinci geliştirilmesi gereken özelliğin kreatiflik olduğunu söyleyen Dündar,
eğitimcilerin kurgu gücünün olması gerektiğine inanıyor.
Dündar’ın konuşmasında dikkat çektiği bir diğer çatışma ise iş hayatında karşımıza çıkan “kadın-erkek
çatışması”…Fiziksel güç sebebiyle son yüzyıla kadar erkeklerin güçlü olduğunu, kadınların iş hayatına
sonradan girdiğini ve bu güç dengesinin beyin gücünün önem kazandığı son 100 yılda değiştiğini ifade
ediyor.
Dündar konuşmasında eğitimcilere, katılımcıların yargı farklarına takılmamalarını ve eğitimi mümkün
olduğunca kişiselleştirmelerini öneriyor.
Konuşmasında kuşak sorununa da değinen Dündar, iş ortamında ne kadar fazla uyarıcı varsa beynin o
kadar bağlantı kurabildiğini söylüyor. Yeni kuşaklarda kuruma bağlılık ve konsantrasyon problemi
olduğuna dikkat çekiyor.
Dündar, eğitimin temel dürtülere seslenmesi gerektiğini, bununla birlikte katılımcıya istemese de
görevler verilmesini, konfor alanından çıkarılmasını savunuyor. Deneyim odaklı eğitimlerin ve bireysel
tecrübelerin önemine dikkat çeken Dündar, çarpışmanın gelişim için gerekli olduğunu belirtiyor.
Eğitimcileri şirketi koruyanlar olarak gören Dündar, bilginin yönetilmesi gerektiğine ve büyük verinin
bilgiye dönüştürülmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Bir eğitimde öğrenmenin tüm sorumluluğunun
eğitimcide olmadığını; eğitimcinin fasilitasyondan sorumlu olduğunu, öğrenme sorumluluğunun ise her
katılımcının kendinde olduğunu ifade eden Dündar konuşmasında şu üç kavrama vurgu yapıyor:
Data - information - Knowledge
14
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Dündar, “Data bizim dışımızda gelişendir, “information”(bilgi) vermek de eğitim değildir, information’ı
“knowledge”a(kullanılabilir, işlenmiş bilgiye) çevirmeyecekseniz eğitim vermeyin.” diyor.
Kerem Dündar eğitimcilerin kendi hayatlarında sınamadıklarını sunmamaları, acemiliği sabırla
yönetmeleri ve katılımcıların “resilient” olmayı öğrenmeleri gerektiğini ifade ederek, herşeyden önce
insan olmayı unutmamak konusuna dikkat çekerek konuşmasını tamamlıyor.
Ertuğrul Belen – Dijital Networking
Ertuğrul Belen konuşmasında iş hayatındaki hedeflerimize ulaşmakta kurduğumuz network
bağlantılarının büyük önem taşıdığını vurguluyor. Özellikle Linkedin gibi dijital mecraların bu
bağlantılarımıza uzun vadede katkı sağladığını belirtiyor.
Linkedin kullanımında dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat çeken Belen, bu platformda kolay
bulunabilirlik için Türkçe ve İngilizce profil bilgilerinin bulunması gerektiğini ifade ediyor. Linkedin’de
bağlantı kurulan kişilere sürekli bildirim gitmemesi için güncelleme ayarının kapatılması gerektiğine,
önce profili güncelleyip sonra rehberle eşleştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Görsel ve
dökümanlarla destekleyerek, özenle hazırlanmış profil bilgileriyle hedeflerimize daha hızlı
ulaşabileceğimizi ifade eden Belen, değerli tavsiyeleriyle ve çarpıcı örneklerle dijital networking’in
önemini gözler önüne seriyor.
Cenk Tezcan - Teknolojik Devrim Sağlıklı Yaşamın Anahtarı mı?
Cenk Tezcan konuşmasında teknoloji ile nasıl sağlıklı yaşam sağlanabileceği konusunda öneriler
sunuyor. Tezcan, giyilebilen, yenilebilen, deri altına yerleştirilebilen teknojiler olacağını ifade ederek
sağlık üzerine yararlı mobil uygulamalara da değiniyor. Örneğin Apple watch ile küçük bir hastane
olabileceğini belirten Tezcan, kronik hastalıkların dahi yönetilebileceğini belirtiyor.
İş hayatında en fazla sırt ağrısı şikayeti geldiğine dikkat çeken Tezcan, bu mobil uygulamalar sayesinde
düzenli uyarıldığını ve bu sayede davranış değişikliği sağlanabileceğini belirtiyor. Günümüzde obezite
ve depresyon gibi diğer tehditlere dikkat çeken Tezcan, bunun sebebini en fazla strese bağlıyor. Basit
teknolojilerle stres seviyesinin ölçülebileceğini ve stresle mücadele edilebileceğini belirtiyor. Bununla
birlikte kişilerin yedikleri yemeklerin fotograflarını çekerek aldıkları kaloriyi rahatlıkla
hesaplayabileceklerini ifade ediyor.
Tezcan konuşmasında 3 boyutlu yazıcılar ile ilkel organların üretilebildiğine dikkat çekerken 15 sene
sonra daha komplike organların üretilebileceğini, hatta ilaç bile basılabileceğini belirtiyor. Tezcan,
bununla birlikte ileride, kişilerin de, doktorun ve yapay zekanın dediklerini anlayabilmesi için sağlık
okuryazarlığının artması gerektiğine inanıyor. Tezcan, gelişmiş ülkelerin maliyet yönetimi için bu
konunun farkında olduğuna da dikkat çekiyor.
15
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Akıllı ev sistemleri ile gaita testlerinin dahi yapılabileceğini, akıllı aynalar sayesinde hastalıkların
anlaşılabileceğini söyleyen Tezcan, bu tarz uygulamaların başta maliyetli olduğunu ama zamanla kolay
erişilebilir olacağını belirtiyor.
Tezcan konuşmasında, önlenebilir hatalardan dolayı yılda 440.000 kişi öldüğüne ve bu rakamın
%94’ünün insan hatasından kaynaklandığına dikkat çekiyor. Yapay zekanın hastalık teşhis edeceğini ve
yapılan araştırmalarda da Batı ülkelerinin de yapay zekaya giderek güvendiğini ifade ediyor.
Tezcan konuşmasında ilaçlardan önce doğal seçeneklerin denenmesini tavsiye ederken davranış
değişikliği sağlamak zorunda olduğumuzu ve mobil uygulamalardan bu konuda yaralanabileceğimizi
belirtiyor.
İlke Kılıç – Eczacıbaşı, Ödüllü Uygulamalar Smart Act: A Talent Hero
Experienceİlke Kılıç konuşmasında yurtdışında ödüle layık görülmüş Smart Act uygulamasını anlatarak
yöneticilerin insan kaynakları alanında gelişimlerinin nasıl sağlanabileceği konusunda ilham veriyor.
Smart Act Uygulamasının açılımı aşağıda görülebileceği gibi bu başlıklar üzerinden yöneticilerin
yetkinliklerini geliştirmeyi hedefliyor.
Source
Measure
Assess
Recruit
Talent on Board
Adaptation
Cv
Technical Knowledge Skills&Experience
Yöneticilerin önce pilot eğitimden geçirildiğini ifade eden Kılıç, böylelikle programda sadeleşmeyi
sağladıklarını ifade ediyor. İlke Kılıç, bu program neticesinde üst yönetim sahipliğinin arttığını, iç
eğitimlerle dilde bütünlük ve bütçede avantaj sağlandığını, oyunlaştırma ile öğrenme ve genel
memnuniyette artış gözlendiğini ve ürün eğitimleri için ilham kaynağı olduğunu belirtiyor.
16
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Selçuk Alimdar - Tofaş Akademi Müdürü, Eğitimde Çeviklik
Selçuk Alimdar, konuşmasında “Çeviklik” için gerekli hususları aşağıdaki şekilde sıralıyor:
 Öz yönetim - komuta sistemsiz
 Function değil multifunctional çalışmak veya kendini bu şekilde geliştirmek
 Şeffaflık ile durumları doğru tespit ederek çevik olunabilir. Yani iş hayatının her noktasında
şeffaf olmak
 Küçük projeler, esnek planlar…
Alimdar, konuşmasına eğitim tasarımında Tofaş Agile Learning Design’dan örnekler vererek devam
ediyor:
“Eğitim talepleri toplandıktan sonra iç eğitmenler kampa girerek 3 günlük bir fasilitasyon ile tüm içeriği
oluşturuyorlar. Böylece eğitimin ilk prototipi ortaya çıkıyor. Daha sonra sahada testler yapılıyor ve
testten sonra eksikler iyileştiriliyor.”
Alimdar, eğitim teslimini ise “Beklemeyelim, parça parça teslim edelim. Devreye almak için mükemmel
olarak hazır olmasına gerek yok.” anlayışıyla yürütüldüğünü ifade ediyor.
Selçuk Alimdar, Tofaş’ta bir scrum takımı oluşturulduğunu, scrumda 3 grup olduğunu (Ürün sahibi,
geliştirme takımı, scrum master) detaylarıyla paylaşıyor. Bununla birlikte Alimdar konuşmasında,
kurdukları Linkedin’e benzeyen kurumsal networking platformuna da değinerek konuşmasını
tamamlıyor.
Serdar Kuzuloğlu - Meslekler ve Yetkinliklerin Çarpışması
Serdar Kuzuloğlu, insanın varlığını sorgulayarak sunumuna başlıyor. İnsanın ne kendi türüne ne de
dünya da hiçbir şeye faydası olmadığını ifade eden Kuzuloğlu’na göre, arıların yokluğu ile bizim
yokluğumuz dünya için karşılaştırılamaz.
“Hayatta kalmak için içinde bulunduğumuz şartları şekillendiriyoruz… Öleceğini bilen tek canlı
türüyüz… İnsan öleceğini bildiği için eğitim ve gelişme ile yaşama anlam katıyor ve bilgiyi geleceğe
aktarıyor… Bu sayede medeniyet kuran ilk canlı da yine insan… Zeka ve dil, insanın tüm aciziyetine
rağmen gelişiyor…” diyen Kuzuloğlu, konuşmasına, çeşitli öngörüleri paylaşarak devam ediyor.
“Otomasyon sanayi devrimi ile gelen kariyer derdini bitirecek… Makinalar bizden daha
etkili…Türkiye’de yetkin çalışanlar yok… Fason üretim yapan vasıfsız işçiler çok... Bu yüzden makinalar
iş gücüne zarar verebilir… Türkiye OECD araştırmasına göre vasıfsız işçi kullanımında Çin’sen sonra
2.sırada. Mc Kinsey araştırmasına göre ise Türkiye’de işlerin %50,4’ü otomasyona dönüştürülebilir.
Ülkelerin otomasyon çağında kaybedeceği iş gücüne bakıldığında ise Avrupa’da 2. Sıradayız…”
17
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Kuzuloğlu konuşmasını, eğitimcilere sunduğu önerileriyle bitiriyor: “IBM Weather.com’u satın almış.
Neden?... Çünkü hava durumuna göre insanların tüketim alışkanlıkları hakkında fikir sahibi olunuyor…
Yetkinlikler değişiyor ismini bile duymadığımız meslekler geliyor…Yeni yetkinlikleri kazandırmanın
yolu eğitim, fark oluşturma unsuru ise merak. Merak eden ekiplere odaklanalım. Bunu her fırsatta
teşvik edelim… Önyargı bir düşünmeme tekniğidir. Dünyayı reddedenler kurgular ve yönetir.
Çocuklarımıza “neden” sorusunu sormaları için yüreklendirmeliyiz… Biz yetişkinlerin gelecek için
yapabileceği en önemli adım işte budur.”
Erim Kırca, Burcu Oğuz - Hugo Boss, Değişimin Liderleri
Erim Kırca ve Burcu Oğuz, ATD’den 2017 yılında ödül almış olan uygulamalarını bizlerle paylaşıyor.
Uygulamalarında, Endüstri 4.0 kapsamında 4 yıl önce dijital dönüşüme başladıklarını; çevik olmak için
genel müdür yardımcısı, fabrika direktörleri gibi bazı pozisyonların kapatıldığını anlatan Erim ve Kırca
“Değişimin Liderleri Programı”nın detaylarını paylaşarak sunumlarına devam ediyorlar.
“Değişimin Liderleri Programı” ile mavi yaka kökenli ekip liderlerine yöneldiklerini, bu liderlik programı
ile alaylı ve mavi yakalı çalışanların karar verebilme yetkinliklerini geliştirmeyi hedeflediklerini ifade
ediyorlar. Hedef kitlenin, ilkokul ve ortaokul mezunu kişilerden oluştuğu, bu hedef kitlenin deneyim
ortalamasının ise tekstilde-dikişte ortalama 12 yıl(çoğu Hugo Boss içinde yaşanmış) olduğu belirtiliyor...
Uygulamada sınıf eğitimlerinin yanı sıra, oyunlar kurgulandığını ve tekrarlarla programın devamlılığın
sağlandığını anlatan Erim ve Kırca ödül sürecine de değinerek sunumlarını tamamlıyorlar.
Yiğit Kulabaş , A Planı: Yarın ve Sen
Konuşmacı, Gig ekonomisinden bahsederek sunumuna başlıyor. “Gig ekonomisi, bağımsız (freelance)
çalışanların ve kendi kendinin patronu olanların oluşturduğu bir ekonomi modeli. “Gig” müzik sektöründen
gelme bir terim, “kısa süreli iş” demek. Bu modele yeni denilemez, zaten var olan bir çalışma şekli,
ancak burada yeni olan, internetle beraber bu modelin çok daha farklı yönlere gitmesi. Dünya, yavaş
yavaş daha az aracısı olan bu modele kayıyor diyebiliriz.”
Kulabaş’a göre bireyler şirketlere dönüşecek, şirket bünyesinde değil şirket gibi çalışacaklar…
Çocuklarımız 2027 yılında aynı anda 5-6 şirkette çalışacak. Artık gençler mezun olup hemen çalışmıyor
önce kendini bulma çabası var, dünyayı görmek istiyorlar…
Kulabaş önerileriyle konuşmasına devam ediyor: “İkinci emekliliğe hazırlanmamız gerekiyor şimdiden.
Hayalinizi şimdi kurun ve onun için çalışmaya başlayın. Bunun için 4 aşamalı bir model uygulanabilir.
Keşfet, tasarla, yenilen ve hazırlan… Yeni yaşam süresi değiştiği için hayatın evreleri arttı, yaşam uzadı.
Yaş çok önemli değil… Tutkun olursa 50 yaşından sonra da üretebilir, hatta bir konuda çok başarılı
olabilirsin.”
18
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Nilüfer Bozkurt - LCW Mağazalar Eğitim Müdürü, Eğiten Yöneticiler
2018 TEGEP Öğrenme ve Gelişim Ödülleri’nde En İyi Eğitim ve Gelişim Programı kategorisinde gümüş
ödül alan “Eğiten Yöneticiler” projesine dair detayların paylaşıldığı sunumda Nilüfer Bozkurt, “Eğiten
yönetici” kavramını şu şekilde açıklıyor: “Işığınla aydınlat, tecrübenle yol göster.”
LCW’de yöneticinin aktarımı eğitmenin aktarımından daha etkilidir mottosuyla yola çıktıklarını ifade
eden Bozkurt, faaliyet gösterdikleri sektörde sınıf eğitimlerinin yeterli olmadığını gözlemleyerek, iş
başında eğitimi daha etkili hale getirmek için aşağıdaki süreçleri izlediklerini paylaşıyor:
 İş başı eğitim konuları ve metotlarının belirlenmesi,
 Eğitim kitlerinin hazırlanması,
 Ölçme ve değerlendirme sisteminin kurgulanması,
 Yöneticilere eğitici eğitiminin verilmesi
 Lansman çalışmaları – Her mağazaya giderek anlatıyorlar.
 “Her yönetici bir eğitmendir” isimli farkındalık videosunu yayınlıyorlar.
 Zaman zaman reyonda iş başı eğitimleri yapıyorlar.
Bunun dışında geri bildirim platformu olarak “Instates” isimli bir uygulama kullandıklarını paylaşan
Bozkurt, bu uygulama sayesinde bireysel değerlendirme yapılabildiğini ifade ediyor.
Kıvılcım Kayabalı, Teknoloji Çağında Değişen Beynimiz Ve Öğrenme
Konuşmacı sunumunda beyin ve öğrenme arasındaki ilişkiden ve öğrenmeyi artıran faktörlerden
bahsediyor:
 Dopamin hormonunun salgılanması
 Duygulara dokunmak ve hikayeleştirme eğitimler
 Şaşırtıcı deneyimler (iyi ve kolay)
 Düzenli fiziksel egzersizler
 Dikkat ve anda kalmak
 Her türlü elektronik aletten uzak olmak
 Zaman zaman boş durmak (Kreatiflik burada ortaya çıkıyor)
19
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Robert Van Waasdijk, Öğrenme ve Gelişim Dünyası İş Yaşamındaki
Hızlı Değişime Ayak Uydurabilir mi?
Konuşmacı yeni dönemde yeni becerilerin önemine değindiği sunumunda aşağıdaki konulara
dikkat çekiyor:
1. Büyüme ve gelişme zihniyeti
2. Yeni liderlik stilleri (iyi liderler kazandıkları zamandan tasarruf ederler)
3. İletişim ve işbirliği becerileri sanal takımlar (Özerk ekipler, liderin olmadığı ekipler, kendi
farkındalığı yüksek olan takımlar)
4. Kreatiflik ve problem çözme (Burada mantık değil empati de olan çözümler)
Waasdijk’e göre yeni dönemde talep üzerine öğrenim geliştirilmesi önemli. Çünkü kişi ne zaman
öğrenmek istiyorsa o zaman öğreniyor… Bu nedenle de kişilere özelleştirilmiş uygulamalar önemli.
Bunun için de yeni teknolojileri öğrenmek ve faydalanabilmek gerekiyor.
Ali Koç, Fide Okulları, Okul Meydan Muharabesi
Konuşmasında Z kuşağının problemlerinin temelini X kuşağının oluşturduğundan bahseden Koç’a
göre 2000 anneleri bütün eski bilgileri reddetti. Şu an ise nesiller arasında büyük bir kopuş
yaşanıyor…
Koç, çocukların kreatif olmak ve üretmek için boş zamana ihtiyacı olduğunun altını çiziyor ve ekliyor
“Hızlı olan karşısında durup düşünmeye vakit ayıran gerçek değişimi oluşturababilir”.
Ali Koç ayrıca, “Ne” sorusundan çok “Nasıl” sorusunun meselelerin derinine inmeyi sağlayacağını
ifade ediyor ve bu sorgulamayı yapan nesiller yetiştirilmesine dikkat çekiyor.
Arda Yiğithan Orhan, Teknoloji Trendleri: Deneyimleyerek Öğren
Konuşmasında modern teknolojilerin insan hayatına nasıl entegre edileceği sorusuna çeşitli
uygulamalardan örnekler sunarak yanıt arayan Orhan; kimi uygulamaları, gerek kişisel gerekse
gündelik hayatımızdan örnekler üzerinden paylaşıyor.
Orhan’ın verdiği örneklerden biri IFTTT (if this, then that) uygulaması olurken, Orhan bunun tüm
uygulamalarınızın ve cihazlarınızın birbiriyle konuşmasını sağlayan ücretsiz bir uygulama olduğunu
söylüyor. Orhan konuşmasında, bizim yerimize toplantı notu alan ve bunları metin haline getiren
“Transcribe” uygulamalarına da değiniyor.
Aracımızı park ettiğimiz yeri hatırlamak gündelik yaşamımızın bir sorunu olabiliyor çoğumuz için…
Orhan, işte tam da bu ihtiyaca yönelik bir uygulamayı da örnek olarak paylaşıyor bizlerle…
20
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Hepimizin iş ya da gündelik hayatında başvurduğu bir uygulama olan Google Translate uygulamasını
da tekrar katılımcılara hatırlatırken, giderek kendi kendine öğrenen ve kendisini geliştiren bir sistem
olan bu ve benzer uygulamalarla ileride dil bariyerinin tamamen ortadan kalkacağını ifade ediyor.
Orhan sunumunda, sağlık alanının yapay zekanın en çok kullanıldığı alanlardan biri olduğunu
kaydederken, bu alandan da çeşitli uygulama örnekleri de sunuyor. Bir örnek olarak Calorie Mama
uygulamasını paylaşan Orhan’dan, bu uygulamayla yemeği yemeden fotoğrafını çekip yemeğin kaç
kalori olacağının görülebileceğini öğreniyoruz. Orhan ayrıca, eğitim alanından problemi çekip
gönderdiğinizde size çözümünü sunan Photomath uygulamasını ve dil öğreten Mondly uygulamasını,
sınıf içi eğitimle e-eğitimi birleştiren V-learning uygulamaların örnek olarak sunarak konuşmasını
tamamlıyor.
Dr. Claudia Benassi, Soru Sormanın Dönüştürücü Gücü
Konuşmasının başında üç kuşaktan eğitimci olduklarını dile getiren Benassi, bugünün dünyasında çok
önemli bir kavram olarak disruption (yıkım) kavramını konuştuğumuzu vurguluyor.
Benassi konuşmasında “disruption”ın giderek artan bir şekilde (incremental) ya da köklü (radical) bir
şekilde olabileceğini söylerken bu dönemde gelişim odaklı zihnin (growth mindset) önemini vurguluyor.
Bu dönemde artık “anlatmaktan” “soru sormaya” doğru bir yönelim olması gerektiğini kaydeden
Benassi, soruların insanları düşündürmeye sevk ettiğini, değerlendirmeyi, olasılıkları düşünmeyi
tetiklediğini ve hissedilenlerin ifade edilmesini sağlamaya yaradığını belirtiyor. Benassi “Ne, Eğer,
Farzedelim, Nasıl” gibi ifadelerle başlayan soruların geri bildirim ve koçluk gibi bazı temel süreçleri
tetiklediğini vurguluyor.
Konuşmasında Gelişim Koçluğu Sürecine (The Grow Coaching Processs) değinen Benassi, bu modelin
ne istendiğini ortaya koyarak başladığını ve geri bildirimin bu süreçte çok önemli olduğunu söylüyor.
Benassi geri bildirimin takdirkar ya da değerbilir bir şekilde ifade edilmesi gerektiğini kaydederken, geri
bildirimin doğru bir iletişimle, spesifik bir davranışa odaklanarak, etkiye odaklanarak ve öz şekilde
verilmesi gerektiğini vurguluyor.
Benassi konuşmasında, direnci içeren zorlu diyaloglarda da soru sormanın sonuçlarına değinirken, yanıt
vermek için mi yoksa anlamak için mi dinlendiğinin önemine işaret ediyor. Benassi’ye göre insan
kaynaklarının dönüşüm sürecinde çevik bir yetenek gelişim süreci için soru sormanın yıkıcı gücü büyük
önem taşıyor.
Ahsen As – Vestel, Teknoloji Akademisi
Ahsen As, konuşmasında 2018 TEGEP Ödülleri kapsamında ödül aldıkları Teknoloji Akademisi projesini
anlatıyor. Gelecekte işe alım mülakatlarını bile robotların yapacağı bir devirde çarpışmalarda önce
21
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
çıkacak çalışanlara hizmet verebilmek için Vestel Teknoloji akademisini kurduklarını ifade ediyor.
Ahsen As projeye dair şu detayları paylaşıyor: “Teknoloji Akademisi, Mühendislik eğitimi almış olan
çalışanlara Yüksek Lisans ve Doktora yapma imkanı sağlayan bir proje. Çalışanlar ister tezli isterse de
tezsiz programları seçebiliyorlar. Program Özyeğin Üniversitesi ile birlikte hazırlanmış ve YÖK onaylı
diploma veriliyor. Ders içerikleri Vestel için özel hazırlanmış olan projede eğitimler Vestel’in Manisa
fabrikasında sunuluyor. Elektrik ve Elektronik Mühendisliği konusunda eğitimler veriliyor…Tüm
eğitimler mesai saatleri içerisinde veriliyor… Proje kapsamında ayrıca bir ARGE Akademisi kurulmuş ve
birçok projenin de patentinin alınması sağlanmış”
As, konuşmasında proje kapsamında verilen mühendislik eğitimlerini kendi içlerinde yetiştirdikleri
eğitmenler tarafından verildiğini belirtiyor.
Ahsen As, proje kapsamında bugüne kadar 200 mezun verilmiş olduğunu ve projeye halen 252 kişinin
devam ettiğini ifade ediyor. İlgili eğitimlerin tüm masraflarının kurum tarafından karşılandığı projeiçin
bugüne kadar 2.183.000.-TL TEYDEP desteği alındığı da paylaşılan bilgiler arasında yer alıyor.
Ahsen As, ödül projelerine başvuracak firmalara projenin metodolojisinin ve amacının iyi anlatılmasını
öneriyor. As, TEGEP’in kurgulara değil gerçek projelere ödül vermesinden mutluluk duyduklarını ifade
ediyor.
Doç. Dr. Zümra Atalay, Bilinçli Farkındalık (Mindfulness)
Zümra Atalay, sözlerine zamanın çok önemli olduğunu ve her şeyin giderek hızlandığından bahsederek
başlıyor. Acele içinde geçen bu hayatta günümüz insanının en önemli hedeflerinden birisinin daha az
zamanda daha çok performans göstermek olduğunu ifade ediyor. Hızın bu kadar önemli olduğu bir
çağda bu kadar uyarana maruz kalmış bizlerin en çok ihtiyacı olan şey sakinlik ve yavaşlamak olduğunu
söylüyor.
Tüm bunları bilmemize rağmen pratiğe gelince bunları uygulamakta zorlanıyoruz. Gün içinde yaptığımız
işe sakinlikle ve zevkle odaklanabilmek de zorlanıyoruz. Bu açıdan bakıldığında Mindfulness bir
kurumsal kültür olarak algılanmalı ve yönetilmedir.
Yaşamsal bir beceri olan mindfulness, bireylere bu ideal durumlara yakınlaşmalarında yardımcı olur.
Atalay, bu yardımı geçmiş ve geleceğe fazlasıyla gitme eğiliminde olan dikkatimizi şimdiki ana kendi
seçimimiz olarak odaklayabilmemizin öneminden bahsediyor.
Atalay’a göre Mindfulness zihni boşaltmak değildir. 3. nesil yaklaşımlarda yaşamın kendi bir diyalektiği
olduğunu, içimizde iyinin de kötünün de olduğunu bilmeliyiz. Bunları kabul ederek devam
edebilmeliyiz. Bunları değiştirmek yerine beraberce devam edebilmek önemli olan.
22
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
Atalay farkındalığı anlatırken çatısız bir eve benzeyen zihnimizde düşüncelerimizi yargısızca fark
etmemiz gerektiğini ifade ediyor. Fazla düşünmenin yaptığımız işe konsantre olamamamıza sebep
olduğunu vurguluyor.
Atalay, ani tepkiler veriyorsak yaşamı bir tehdit olarak algıladığımızı söylüyor. Bu da aslında
amigdalamızın iyi çalıştığını gösteriyor. Ama artık daha sakin olmalıyız. Elinizi hissettiğinizde şu
andasınızdır demektir. Nefes ise bir bedensel duyumsamadır. Şu ana çapa atmaktır ve geliştirilebilir bir
şeydir. Önemli olan şimdi ve burada olmak, dikkatli farkındalıktır.
Zümra Atalay “Mindfulness”ın tek başına bir meditasyon olmadığını, meditasyondan farklı bir şey
olduğunu söyleyerek katılımcılarında dahil olduğu bir uygulama ile sunumunu bitiriyor.
Ercüment Büyükşener, Dijital Dönüşüm Mü? Dijital Gelişim mi?
Ercüment Büyükşener konuşmasına bir soru ile başlıyor: “Dijitalleşmeni bu kadarın yoğun konuşulduğu
bu zamanda mobil bir gençlik geliyor. Hayallerin peşinden koşarken bizleri neler bekliyor? Var olmayan
meslekler geliyor. Yeni çalışma modelinde başarılı olmak için ne yapmamız lazım?”
Dijital dönüşümün şirketlerin her noktasında olması gereğinden bahsediyor Ercüment Büyükşener.:
“Dijital dönüşümle beraber artık çalışanlarda yeni yetkinliklerin olması gerekecek.
Büyüme ve gelişme zihniyeti çok önemli. Hayatları boyunca öğrenmeye devam etmeyen kişilerin
değerleri kalmayacak. Liderlik becerileri değişecek. Operasyonel işleri robotlar yapınca insana zaman
kalacak. Dolayısıyla liderler sahaya daha çok çıkıp ekiplerini ziyaret edebilecekler. İletişim ve işbirliği
becerileri de değişecek. Artık dijital dönüşümle beraber sanal takımlar ve ekipler var olacak. Dolayısıyla
softskill becerilerimizi buna göre geliştirmeliyiz.”
Büyükşener konuşmasına önerileriyle devam ediyor: “Eskiden problemleri mantıkla çözerdik, şimdi
buna empati eklenecek ve kreatif problem çözümleri önem kazanacak. Çalışanların talepleri üzerine
programlar geliştirmemiz gerekiyor. Daha çok çalışan deneyimine odaklanmalıyız. Kültürel ortamlar
öne çıkacak. İnsanlar sizin şirketinizde çalıştığında neler hissediyor? İş yerleri daha ilham verici olmalı,
dolayısı ile Fiziksel ortamlar ve tabi ki teknolojik ortamlar önem kazanacak.”
Eğitim ve gelişim bölümleri için öneriler:
 Proaktif olun. İnsanların eğitim istemesini beklemeyin
 Stratejik bir iş ortağı olun
 Şirket stratejisi ile organizasyon stratejisi ile ortak olun
 Dijital çalışma ortamları geliştirin
 Bağ oluşturun
23
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
 Öğrenmeye odaklı olun, öğretmeye değil
Dijital olgunluğa erişebilmek için dijital evrende ne yaptığımızdan çok neden yaptığımız önemli.
Nedenini sorgulayarak bir dijitalleşme başlatmak gerekiyor. Aksi durumda hiçbir faydası olmayacaktır.
Nedenini bilmek temelini bilmemizi sağlıyor.
Endüstri 4.0 ile üretim, yönetim ve dağıtım dijitalleşmeye çalışıyor. İK görüşmeleri Skype ile yapılıp
dudak okunarak psikolojik tahlilin yapıldığı bir dünyada eğitimin zamansız ve mekansız olması
gerekiyor.
Kalbin, zihnin ve yeteneklerin dijitalleştiği bir süreç kurmalıyız. İşimizi robotlar gibi yaptığımızda
robotlar işimizi elimizden alacak. Mutlak doğrulardan durumsal doğrulara geçiyoruz. İş yapma şeklimizi
yıkıp yeniden inşa etmemiz gerekiyor.
Dijital devrim değil dijital bir evrim yaşıyoruz. Kitlelerden bireylere bir yolculuk söz konusu. Geldiğimiz
noktada kitlelerle konuşarak bireyleri etkilemek ve bu bireylerden topluluk oluşturmak yer alıyor.
İnsanı önemsememiz gereken bir dünyada insansız olmaktan bahsediyoruz. Yıkımla karşı karşıyayız.
Dijital dönüşüm gibi kısıtlı bir tanımın içine sıkışamayız. Ekonomi, kültür, sosyal ve insanı kavramları
dahil etmeliyiz. Endüstri 4.0 ‘ı konuşuyoruz, asıl ihtiyacımız olan toplum 5.0. Büyükşener konuşmasının
sonunda, toplum bu noktaya getirilemezse teknolojinin sonumuzu getireceğini ifade ediyor.
Doç. Dr. Mehmet Nuri İnel, Çarpışmanın İzleri: Veri Enkaz mı Elmas
mı?-
Mehmet Nuri İnel konuşmasında dijitalleşmenin verileri sayısallaştırma olmadığını belirtiyor. Tüm
süreçlere dijital gözlükle bakmak gerekiyor. İnel’e göre 3 ayağı aynı anda dijitalleştirebilirsek güzel
sonuçlar alabiliriz: Müşteri deneyimi, operasyonel süreçler ve iş modelleri.
İnel, “Big data”ya giden yolu 5V olarak tanımlıyor.
Volume : Verinin büyüklüğü
Velecity : Verinin değişim adımları ve sürecin hızı
Variety : Verinin tür ve kaynağı
Validation : Verinin geçerliliği
Veracity : Verinin doğruluğu
Eğer bu 5 V var ise buna big data diyoruz.
Big data yönetimini nasıl yapacağız?:
1. Önce yakala
2. Organize et
24
TEGEP 8. Eğitim ve Gelişim Zirvesi
Oturum Notları
3. Bütünleştir
4. Analiz et
5. Harekete geç
Peki veri ile neler yapacağız?:
- Kimler çalışıyor özellikleri neler
- Yarın kaç kişiye ihtiyacım olacak
- Aynı davranışı sergileyen kimler
- Gelişim trendlerini ölçmek
- Hata kimlerde çıkıyor
İnel’e göre bu ve bunun gibi birçok soruya cevap bulabileceğiz.
Yeni çağda İK’da 3 boyuttan söz edebiliriz:
- Üst yönetim ve pazarlama ilişkisi
- Çalışan davranışı datası
- Dijitalleşme için çapraz takımlar
İnel konuşmasının sonunda ise yarının Dijital iK’sına ışık tutuyor:
1. Bot sistemler
2. Blockchain
3. Yapay zeka uygulamaları ve bağlı analitikler
4. Dijital izler
5. Veri temelli yapay zeka
6. İşe alımda eğitim sorunu
7. İnsan takım – makine yöneticisi
8. IoT
9. Global eğitim gelişim sistemleri
10. Pasif adaylara erişim & Global Havuz& Aday Deneyimleri
11. Yeni çalışma sistemleri

Anahtar Kelimeler:

Yorumlar
Yorumlarınızı yazmak için tıklayın>>
Bu haber için henüz yorum yapılmamış.
Bu Kategorideki Diğer Haberler
İktibas Yazarlar

Namaz Vakitleri
İnsan Kaynakları
Şirket Kültürü
Kişisel Gelişim
Liderlik
İş Yönetimi
En Çok Okunanlar
En Çok Yorumlananlar
Künye | Bize Ulaşın | Gizlilik İlkeleri
Copyright ©2012 yonetimhaber.com | | info@yonetimhaber.com
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz © 2011-2012, Tüm Hakları Saklıdır.